Barana toplantısı
Akşamları çay bahçelerindeki, Konya’ya özgü “Barana Sohbetleri” de pek hoş oluyormuş, tavsiye ederim. Küçük bir arkadaş grubu, böyle bir sohbetteydik. Söz hafta tatilinden açılmıştı. Bizim Selami bu konuda pek dertliymiş: “ Hafta tatili Pazar günü mü, Cumartesi-Pazar günleri mi, anlamıyorum”, diyor. “ Batının tuzu kuru, iki gün tatil yapıyor. Oysa bizim çok çalışmamız gerek. Serbest piyasa Cumartesileri çalışıyor, bazı iş yerleri ve köylü Pazar günleri de çalışıyor ama maalesef kamu kurumları ve bankalar Cumartesi-Pazar günleri tatil yapıyor. Yasalarda memurun hafta tatili iki gün, işçininki bir gün. Bu nasıl adalet? Acaba memleketi memurlar idare ettiği için olabilir mi,” diye de soruyor.
“Tatil günleri sağlık ocaklarında nöbetçi hekim bulunması kararı çıkınca aile hekimleri buna tepki göstermek için beş gün grev kararı almışlar. Adamlar haklı, hafta içinde çok ama çok yoruluyorlar. Her halde bu yüzden, grev de bir gün falan değil, tam beş gün! Allah aşkına hemen yüz tane daha tıp fakültesi açalım. Hem de tam donanımlısından olsun. Olsun da şu Doktor kıtlığından bir kurtulalım. Doktorun fazlası işsiz kalmaz. Yurt dışında özel hastaneler açılır, yine iş bulunur onlara, yete ki Doktorumuz olsun”. Bunlar da Yusuf Bey’in fikriydi.
Çöp arabasının çöpleri alıp, yürümesini beklerken, otomobilin direksiyonundaki adam söyleniyordu: “Yahu bu çöpleri gece alsalar olmaz mı”? Yanındaki, “Arabistan’da bile gece alıyorlar, Konya’da niye olmasın”. Derken yol açıldı, yürüdüler. Yolda daha neleri düzene koydular bilmiyorum. Bunu Tornacı Ali Usta anlatmıştı.
Mükremin’in eline fırsat geçse çarşıyı araç trafiğine tümden kapatırmış. “Bütün şehir trafiğini eski Konya’ya yığmışlar, nefes alınmıyor”! diye bağırıp duruyordu. Son günlerde arabayla Kayalı Park’tan Larende Caddesine inmiş anlaşılan.
“Her taraf yemyeşil, otlar diz boyu maşallah. Eskiden kosayla biçip kuruturlar, kışın ahırdaki hayvanlara verirlerdi. Şimdi bedava verseniz kimse biçmiyor artık. Herkes bahçesindeki otu işçi tutarak biçtirip, çöpe atıyor.” Numan Ağa söze devam ederek, “Padişahtan aylık, Allah’tan sağlık, gel keyfim gel, şimdi bunlarla kim uğraşacak beyim”, dedi. Sağlığı anladık da, Padişahla aylığı biz anlayamadık.
Bizim Memiş işe giderken yolda bir köpek ölüsü varmış. Her halde ona araba çarpmış, asfaltın ortasında duruyormuş. Akşam dönüşte onun kağıt gibi yola yapıştığını görmüş, üzülmüş. “Yoldan kazısan çıkmazdı” diyor. Bunu oradan alıp, toprağa gömmek kimin göreviydi acaba diye düşünmüş, Muhtarın beylik sözünü hatırlamış: “Sen ağa, ben ağa, bu ineği kim sağa”?
“İhtiyarlar cami avlusundaki kanepelere karşılıklı oturmuş, başkanlık sistemini konuşuyorlardı. Emekli Sabri Bey başkanlık sistemini istiyordu ama bu gerçekleşirse yeniden başkan seçimi yapılması gerekir, diyordu. Dilaver Hoca Tekrar masraf yapmaya ne gerek var, seçilmiş bir başkan var zaten diyorsa da o, şimdiki cumhurbaşkanıdır, başkan değil diye diretiyordu. Nihayet ısrarının sebebi anlaşıldı: Meğer o seçimleri seviyormuş. “Hiç değilse bizi seçimlerde hatırlıyorlar” diye. Bunu Helvacı Hüseyin anlatmıştı.
Hüdaverdi, “Azınlık psikolojisinin kaşınması ülkede bölücülüğe yol açıyor” dedi. “Bu yoldan gidersek, ülkedeki herkes ait olduğu azınlığın fanatiği olacak. Ayrışmış azınlıkları bir arada tutmanın, tutkun bir millet yapmanın yolu ne olabilir ki”? “Din desen olmuyor, dil desen olmuyor, gelenekler zaten uymuyor, spor hiç olmuyor, ekonomik çıkar bile olmuyor. Bazıları çareyi demokraside görüyor ama ayrışmış bir toplum için onun da bir çare olacağına ben inanmıyorum ”, demişti. Mustafa söze karıştı ve “Yani kısacası, bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete, de sana şuna”, dedi.
“Yurttaşlıkta eşitiz. Anayasa ve yasalar önünde eşitiz. Fırsatlarda eşitiz. Bölücülerle bir de millet-vatan-bayrak sevgisinde, akıl ve medeniyette eşit olabilsek, hiçbir sorun kalmayacak.”
Bunu da Kamil söyledi, biz de hepsini dilimizin döndüğü kadarıyla size duyurmaya çalıştık. Allah’a emanet olunuz.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.