Başarılı Yenilgi
Bir şeyleri elde etmek için başka bir şeylerden feragat etmek gerek derler, yani aslında kendimizden, bizden bir şeylerden. Ya bir düşünceden ya bir nesneden ayrılmak gerek ille de.
Bunun için de ayrılık fikrini kabul etmek gerek önce. Başarı için nelerden vazgeçiyoruz acaba?
Aslında başarı nedir, bunu tartışmak gerek. Çünkü başardığınız zaman başarılı olabiliyorsunuz, ama neyi? Ailesinin beklentisini karşılamaya çalışan genç bir kadın kendisinden uzak bir platformda bir başarı mücadelesi verebiliyor mesela, kendisi için hedeflediğini sandığı şeyler aslında basit bir sorumluluk meselesi olabiliyor.
İnsanların bizi takdir etmesi, onaylaması ve teşvik etmesi; hiç de istemediğimiz bir yola sürükleyebiliyor, sonra da başarılı oluyoruz. Başarmayı takdir kazanmak, saygın olmak ve parmakla gösterilmek olarak algılıyorsak tabi. He bir de ölümsüz olmak var, başarının en üst noktası. Adınız ölümsüzleşiyor dünyada, hep hatırlanıyorsunuz falan, çok güzel bir şey. Ama bizi gösteren parmakların ellerine sonra da o ellerin sahiplerine bakınca ahlaki üstünlüğü tadabiliyoruz, ufak pişmanlıklar eşliğinde.
Elde etmeyi istemek insanın hamurunda zaten var, ama o hamuru şekillendirmek de gerek. Yani doyumsuzluk ve isteklerin sınır tanımaması. Bu durumda insan ayrılık fikrini kabul etmek bir kenarda dursun en ufak bir saplantısından bile uzaklaşamıyor. Ölümcül bir günah daha ekliyor kendisine doymayarak.
“Talip olan mağluptur” demişler. Çok da güzel söylemişler. Paradoksların içinde dolaşmayı seviyoruz biz. Hem kazanacaksın hem kaybedeceksin, yeni bir şey istiyorsan eskisinden vazgeçeceksin. Bize atfedilen şeylerin peşinden gitmek, beklentiyi karşılamak…
Hayata bir mücadele olarak baktığımızda bir kazanan olması gerektiği fikri beliriyor.
Akhilleus’un (Aşil) rakibine söylediği bir söz geliyor aklıma burada “Aslanlar insanlarla savaşmaz.” Neyin savaşı zaten bizimkisi, rakibimiz kim ki? Bu nasıl bir saçmalık böyle. Komşunun oğlu neden bizim rakibimiz diye haykırasınız gelmiyor mu? En başından beri söylediğimizi hatırlatmak gerek tam da burada, kendimiz için kendimizden vazgeçebilmeliyiz. Çünkü bunu kendimiz için yapıyoruz.
Nasıl bakarsak öyle görürüz demiştik, ne düşünürsek O oluruz. Keyifli bir filmden konuyla ilintili bir aforizmayla bitirelim istedim.
“Yirmi iki yaşındayken Ghandi’nin üç çocuğu vardı, Mozart’ın da otuz senfonisi. Ayrıca Buddy Holly de ölmüştü.”
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.