“Başımıza taş yağmadığına dua edelim”…
Tüm değerli okurlarımıza güzel, mutlu, huzurlu ve sağlıklı bir pazar dileğimizle bugünkü yazımıza başlıyoruz.
Dün sabah bir iki saatliğine de olsa şehir merkezinden uzaklaştık. Tamer Yiğit ve İbrahim Dıvarcı’nın davetine icabet ettik. Giderken uçarak gittik. Niye?
Kulakları çınlasın Adem Esen’in büyük hayaller ile restore ettirdiği ama ne acıdır ki bugün yine o makus tarihi ile kaderine terk ettiğimiz Zazadın Hanı'na yıllar sonra yeniden gidiyorduk.
O eski güzel günleri yad edecektik.
Program ERKA Medya’nın Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlığın himayelerinde çekimlerini tamamlamak üzere olduğu KERVAN belgesi içindi.
Burada her şey mükemmeldi. Zaten katılımda süperdi. Vali Muammer Erol’dan üniversitelerin rektörlerine, vekillerden bürokratlara kadar adeta herkes buradaydı.
***
Program sürerken arada bir de hava kapanıp ince ince ıslatmadan atıştırıyordu.
Tabii o esnada konuşmalar devam etse de hepimiz kahvaltı masalarındaydık. Masamızda birbirinden değerli müdürler ve başkanlar vardı. Bazıları ise Konya hatta bölgenin bir adım daha atarsak Türk tarımının en kilit isimleri arasında yer alıyorlardı.
Yetkili etkili ve de bu konunun bilimsel olarak en ağır isimleri, ses tonlarını yükseltmeden Konya’nın dahası bölgenin yağış oranında ki büyük tehlike arz eden gidişatını rakamlarla konuşuyorlardı.
İçlerinde birisini biliyorum da ikisi de olabilir dinen “hoca” idi.
Yağmur damlacıkları atıştırıyordu dedik ya.
Bir ara masamızdakilerden lacivertli, siyah giyimli olanların üstleri çamur oluverdi. Bizim montumuz ise toprak rengi olduğu için çamur damlacıkları kamufle olmuşlardı.
Herkes birbirinin çamur olduğunu görünce az önce Konya’nın yağmur yönünden bereketsizliğini, insanının da insani ve İslami olarak gittikçe bozukluğuna dikkat çeken bir büyüğümüz “Çamur yağdığına dua edelim. Taş yağacak” demez mi?
****
Konu bu noktadan sonra biraz sosyolojik biraz da toplumsal olarak durumumuzu analiz etmeye doğru gitti.
Hey büyük Allah’ım sen nelere kadirsin.
Çay içtim sustum. Susmak için de sürekli çay içtim.
Çünkü…
Çünkü… Naçizane yıllardır bu sütunlarda önce insan, ardından da Müslümanlığı birbirimize gösteriş için değil Allah rızası için yürekten inanarak yapma konusundaki samimiyetsizliğimizi dile getirmeye çalışıyorduk.
Para, makam ve itibar için ucuz partililik yöntemleri ile bulundukları yelerden fırlayıp neredeyse uzaya gidecekler, bizim gibi bir şeyleri yazamasa da, imar etmeye çalışanlara düşman gözü ile bakıyorlardı.
Ve bu ucuz adamlar, kapalı kapılar ardında sessizce bizi hep “muhalif” diye tanımlıyorlardı.
Çamur tutmuyordu.
Tutmayacakta inşallah.
Bu kez de “Bizim mahallenin çocuğu değil” deyiveriyorlardı.
Bizim aklımız erdikçe tek inandığımız ve bunları gördükçe de daha çok bağlandığımız Cenab-ı Allah’ın adaleti tecelli ediyordu.
Edecekte.
Hiç kimsenin tereddüttü olmasın.
***
Yağmurdan güneşe, azaptan mutluluğa çevremize bakıp olumlu yada olumsuzluklara “ben ne yaptım?” diye kendimize sorup cevabını verebiliyorsak ne mutlu bize.
Pazar pazar fazla ciddi konulara girdik ama dün 2002’den buyana biz “samimiyet” diyerek kendimizi yırtarken “bu ihtiyar ne diyor?” diyenler için dün mükemmel bir sofrada idik.
Haaa inanmayanlar için meslekten iki canlı şahidi yazalım isterseniz, Mutafa Arslan ve Nurettin Bay… (İnanmanız için yeter mi?)
Merak edenlere ya da yine inanmak istemeyenlere bizim meslektaşlarımız bizim yazdıklarımızdan çok daha fazlasını anlatabilirler.
***
Haydi siz yine bizi sallayın gitsin.
Hava parçalı bulutlu diyorlar ama gün yine mangal günü.
Halılar, kilimler, etler, tavuklar, kömür ve çıra tamam mı? Aman çocuklar bagaja bir daha bakın mangalı unutmayalım…
GÜNÜN OKKALI SÖZÜ
İnsanlara yapılacak en büyük iyilik, onlara akıllarını kullanmayı öğretmektir.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Sürücüler direksiyon başında ellerinde telefon mesaj atmaya çalışmadıkları zaman daha iyi ADAM oluruz.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.