Bir Evlilik Hikayesi
Uzun uzun zaman önce memleketin birinde cömert, gani gönüllü, sahavet sahibi insanların bulunduğu ve öyle anıldığı bir şehir vardı.
Bu şehrin fakir ve yoksul mahallelerinden birinde güzelliği dillere destan olan güzel bir kızın yaşadığı haberi çok geçmeden mahalleden mahalleye yayıldı. Bu kızcağızın babası mahallesinde terzilik yapar, çoluk çocuğunun rızkını sağlamaya çalışırdı. Terzinin hanımı, ikinci çocuğunu doğurduktan kısa bir süre sonra vefat etmiş, kız hem küçük erkek kardeşine hem de babasına annesinin yokluğunu hissettirmemeye çalışırmış.
Terziye akrabaları evlen, hem sen, hem de evlatların ziyan-zebil olmasın dedilerse de, terzi, kimseyle evlenmemiş.
Bu arada, kız serpilip güzelleşmeye başlayınca da, talipleri artmaya başlamış.
Zengin ailelerin bazıları kızı araştırmaya başlamışlar. Hem güzel, hem akıllı, hem güzel huylu bir kız olduğu da bu arada duyulunca, bu kız bey konaklarına, saraylara gitmeli diye laflar havalarda uçuşur olmuş.
Kızcağız ise, anacığını küçük yaşlarda kaybetmiş olmanın verdiği duygularla, küçük erkek kardeşine ve babasına yemek yapar, evi toplar, babasına da terzilik işinde yardım edermiş.
Kimse hakkında ne bir çift kötü söz işitmiş, ne de birine karşı güler yüzlü davranmadığını.
Bazı aileler kız demişler güzel olmasına pek güzel amma, babası iğneyle kuyu kazan bir adam. Sökük dikecek, yama yapacak da, kızına da çeyizlik bir şeyler alacak. Hem biz o insanlarla denk miyiz?
Adam resmen çulsuz, bildiğin fakir işte…Bizim ayarımızda değil…
Aradan az biraz zaman geçmiş. Terzi dükkanını açmış, elindeki işlere kendini kaptırmış bir şekilde çalışırken, dükkanın kapısı açılmış.
Bir delikanlı içeri girmiş. Hayırlı işler Terzi Baba demiş, Ben bir gömlek diktirmek isterim. Hoşuma giderse birkaç tanede olabilir.
Terzi, delikanlıya bakmış, tabi demiş neden olmasın da, sen buralardan değilsin. Ben çocukluğumdan beri bu mahalledenim. Herkesi tanırım.
Olur ki, bizim diktiğimizi beğenmezsin, sana karşı mahcup olmayalım.
Yok demiş delikanlı, senin için iyi usta dediler, inan bilerek geldim.
Onlar böyle muhabbet ederlerken, terzinin dünyalar güzeli kızı, babası için yiyecek bir şeyler getirmiş dükkana. Kapının açılmasıyla birlikte, delikanlı da açılan kapıya doğru bakmış. Hani görür görmez sevdalanmak derler ya, aynen öyle olmuş delikanlı için. Gözleri takılı kalmış kapıya.
Terzi bir kızına bakmış, bir de delikanlıya…Kız da delikanlıya bakıp kalmış öylece.
Siz deyin Leyla ile Mecnun’un ilk karşılaşması, ben diyeyim Ferhat ile Şirin’in birbirini ilk görüşü.
Terzinin kızı, babasına getirdiği yiyecekleri bir kenara bırakmış, hiçbir şey söylemeden, atmış kendini dışarı. Sonra koşar adımlarla uçar gibi gitmiş evlerine, oturmuş evlerindeki ocağın başına, düşünmüş kalmış.
Delikanlı ise, olduğu yerde kalakalmış. Terzi benim kızım olur demiş, bana yiyecek bir şeyler getirmiş. Sonrada, başlarından geçenleri, kızının kardeşine ve kendine bakmak için yaptıklarını bir bir anlatmış delikanlıya.
Delikanlı, müsaade isteyip çıkmış dükkandan.
Akşama kadar, şehrin içinde dolaşmış kendi kendine, bir türlü kızı unutamıyormuş. Baba dostu biri varmış her şeyi babasından önce ona danışırmış, varmış önce onun kapısını çalmış.
Ağam demiş, sen üstesinden gelemediğin bir derdin olursa gece-gündüz bu kapı sana açık demiştin ya, galiba ben o dediğin dertlerden birine düştüm.
Olayı anlatınca, demek ki demiş adam, sende o kızın güzelliğini duydun öyle mi?
Yok demiş delikanlı, duymadım, bizzat gördüm. Ben uzunca bir süredir payitahttaydım, birkaç gün önce geldim. Babam Sultanımızın hizmetine girmemi istemişti. Bende Sultanımızla birlikte savaşlara katıldım. En yakınında onunla birlikte kılıç salladım. Ona bir şey olmasın diye kendimi siper ettim. Bir kaç kere yaralandım. Sultanımız, seferden sonra, var git ananın babanın gönlünü hoşnut eyle, ondan sonra yanıma gelirsin deyip, bana izin verdi. Ben de, atladım atıma dolaşırken bir terzi dükkanı gördüm, şehrin kenar mahallerinin birinde, bir gömlek diktireyim diye girdim içeri. Ne olduysa ondan sonra, olanlar oldu zaten. Terzinin kızını gördüm. Mecnunun Leylasını gördüğü hallere döndüm ağam demiş.
Anladım demiş baba dostu, sen o kızı görmüşsün.
Görür görmez çarpıldığına göre, kız anlatılanlardan daha da güzel!
Delikanlı, sadece sessiz kalmış bu soruya.
Delikanlının ailesi şehrin önde gelen köklü ailelerinden biri olunca, baba dostu, varmış delikanlının babasının konağına. Ne biliyorsa her şeyi anlatmış bir bir…
Delikanlının babası, çağırmış delikanlıyı huzuruna, annesi de gelmiş...
Evlenmeyi murat edermişsin demiş. Bir garip Terzinin kızıyla öyle mi? İzniniz olursa evet demiş delikanlı! Annesi, evladım demiş ben sana çok daha güzel, çok daha güze görgülü kızlar bulmuştum. O kızın da güzelliğini duymuşluğum vardır amma, iyi düşündün mü?
Babası dur hatun demiş, dur!
Gönül ferman dinlemez derler. Madem benim oğlum birine sevdalanmıştır, bize laf söz düşmez. Ben sevda nedir bilirim. İnsanın gönlüne ateş düşmesi nedir iyi bilirim.
Delikanlının babası, ertesi gün tebdili kıyafet, çalmış terzinin kapısını.
Ben demiş, geçen buraya gelen delikanlının babasıyım. Oğlum kızını görür görmez sevdalanmış, nasipse bu hayırlı işi sana açmaya geldim.
Terzi, müsaadeniz olursa kızıma bir danışayım cevabını yarın size öyle vereyim demiş.
Terzi evine geldiğinde, kafasında çözemediği birçok soru varmış.
Kızına konuyu açtığında, kız hiç düşünmeden evet de babam demiş, aklına da fazla bir şey getirme!
Nasıl getirmem demiş Terzi. Bir kere çeyizin yok. İnsan içine çıkacak halimiz yok. Davul bile dengi dengine demişler. Seni isteyenler belli ki çok zengin, mahcup oluruz inciniriz, üzülürsün kızım.
Kız, o delikanlı öyle birine benzemiyor demiş. Sen, kızım kabul etti de…
Ertesi gün delikanlının babası tekrar gelmiş terzinin dükkanına…
Terzi, beyim demiş, kızım olur demesine olur dedi amma, biz fakir ve yoksul insanlarız, bu mahalle ardımızdan söylemediğini bırakmaz, En olmadık kulplar takarlar. Ne diyeceğimi bilemedim.
Delikanlının babası, kızın demiş oğluma hayır demedi ya…Ben bu saatten sonra, bu şehrin en mutlu insanıyım. Sende benim dünürümsün. Gel bir sarılayım sana…
Garip terzi, şaşkınlıktan az kalsın bayılıyormuş. İki dünür sarılmışlar birbirlerine…
Delikanlının babası, bak dünürüm demiş. Senin durumunu biliyorum. Sende yoksa, Allah’a çok şükür bizde var. Hiç kimseye söylemeyeceğine dair bana önce bir söz vermeni istiyorum. Kız babası Terzi söz verince de, sana demiş on kese altın. Bütün masraflarını karşıla, ne bu akçeleri ben sana verdim, ne de sen benden aldın. Aklına da sakın bir şey getirme ha…Uzak bir akrabadan miras kaldı de, ne dersen de. Bu sır seninle benim aramda mezara gidecek.
Terzi, kızına öyle bir çeyiz hazırlamış ki, insanlar parmak ısırmışlar. Bir yandan da, gördün mü terziyi diyorlarmış, meğer ne kirli çıkıymış. Altınları evin duvarına gizlemiş diyorlar. Bazıları da demek ki, zengin akrabaları varmış ha. Belliydi zaten, ketum bir adamdı. Sırrını hiç kimseyle paylaşmazdı. Bizde aş ekmek gönderirdik karısı öldüğünde. Ummadığın taş baş yarar derler. Hem kızını Bey oğluna verdi, hem de zenginliği ortaya saçıldı!
Çok güzel bir düğün yapmışlar. İnanmayanlar, türlü laf oyunlarıyla, Terziyi çok deştilerse de, o kadar çok parayı nereden bulduğunu, kimden aldığını hiç kimse öğrenememiş, Sonunda herkes neye inanıyorsa, o inandığıyla yetinmiş kalmış.
Delikanlı ve güzeller güzeli genç kız çok mutlu olmuşlar.
Şehir şehire, hikaye hikayeye, baba dostu baba dostuna, sevda sevdaya, düğün düğüne, dünür dünüre, dedikoducu dedikoducuya benzer…
Anlattığımız hikaye büyüklerden dinlediğimiz bir evlilik hikayesidir. Her hikaye böyle mutlu sonlarla da bitmez denmiştir.
Sürçü lisan eylediysek affola…
İnşallah bir başka sefere daha hoş, daha güzel bir hikaye anlatırız.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.