Bitmeyen Yol
Deseler ki insana, bu senin iksirin, al iç bunu artık ölüm yok sana; yüzyıllardır aradığı bu değilmiş gibi yapar da yine de kabul etmez iksiri. Binalar yapılır hızlıca ve yeniden bir diğeri. Yetmişinde bir adam çocuklarının düğünü için uğraşırken bir yandan da hayatında yenilikler yapma peşindedir geçip giden zamana inat.
“Dışarıda havanın nasıl olduğunu söylemek, akan zamanı unutmak için.” Belki de durdurmak onu, ölümsüzleştirmek. Çocuklarının her anını fotoğraflayan yeni nesil ebeveynlere ne demeli peki, kendilerini büyütüyorlar bir nevi. Hükümdarlar resimlerini yaptırmak için yabancı sanatçılar getirirlermiş mesela. Sanırım her yol aynı kapıya çıkıyor: var olmanın amacı, varlığını sürdürmek. Birtakım uğraşlar edinerek ölümü biraz olsun unutmak. Ama her uyuduğumuzda bunun da ölüme ufaktan bir hazırlık olduğunun farkında olmadan.
Kasvetli satırlar yazmak değildi amacım sadece. Son zamanlarda en çok iliğimi çeken konu, varlık sebeplerimiz. Dolayısıyla kim olduğumuz, ne olmakta olduğumuz. Hep bir yola inanmışızdır, kimi tasavvufi amaçlar güder, kimi aşka giden eşsiz zorlukların üstesinden gelir hayattayım demek için, kariyer planlaması da bir yoldur aynı zamanda. Ayrıntıyı sezebiliyorsunuz siz de: bu yollardan hiçbiri asla bitmiyor. Tanrı’ya ulaşma yolu bitmeyecek, kariyer basamakları sonsuz, aşka giden adımlar ise karşılaştığı engellerde boğulacak. Yine de kimse şikayetlerinde samimi olmayacak hedefe ulaşamamanın. Çünkü asıl hedef var olmanın gerekliliği olan, bir nihai amacın olması. Ben varım diyebilmek aslında tüm mesele. Ölülerin penceresinden bakamıyorum ama ölmeden önce hayır yaptırmak ve kendi adıyla anılmasını istemek, mezar taşları en gösterişlisinden şöyle afili afili değil mi, kitapların kapaklarındaki ‘sevdiklerime adıyorum’ ritüeli vs. her yol aynı kapıya çıkıyor.
İnsanlar binlerce yıldır ölüme çare arıyor ama bunu asla bulmak istemiyor.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.