BU HİKAYE KARAKOLDA BİTER, BİTERSE…
Hikâye bu ya.
Devrin hükümdarının bir soytarısı varmış.
Soytarının görevi hükümdarı eğlendirmekmiş. Canı sıkıldığında yaptığı komikliklerle hükümdarın efkârını dağıtırmış.
Günün birinde soytarı büyük bir suç işlemiş. Hükümdar kükremiş.
“Tez kellesi alına…”
Soytarıyı almış bir tasa. Ama bir taraftan da başlamış soytarılık yapmaya. Hükümdarın gönlünü alacak ya.
Hükümdar insafa gelmiş. “Öyle bir kusur işle ki” demiş soytarıya “Özürün kabahatinden büyük olsun.”
Tam dönüp giderken soytarı hükümdarın poposunu avuçlamaz mı?
“Bre densiz. Bu ne cürettir” diye kükremiş hükümdar.
“Özür dilerim hükümdarım. Sizi hanım sultan sandım!”
Tabidir ki, soytarı kelleyi kurtarmış.
“Onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine” diyerek geçiştirmek olmaz ki.
Dünya durdukça ne soytarılar eksilecek, ne de hükümdarlar.
Adam dokuz defa seçime girmiş, dokuzunu da kaybetmiş.
“Koltuk sevdasında olanların bu partide yeri yok” diye kükrüyor. Sadece kükrese gene iyi. Bir de elini masaya vurmaz mı?
Şimdi siz yukarıdaki hükümdar hikayesinin bununla ne alakası var diyorsunuz değil mi? Sonra soytarıyı merak ediyorsunuz. “Hükümdar kim” diyorsunuz.
Ben ortaya karışık servis ediyorum, rolleri siz dağıtın.
Bitmedi.
Tam “su aka aka yolunu bulacak” derken zat-ı muhterem öyle bir laf etti ki, yeme de yanında yat.
“Ben Muharrem’e Genel Başkanlığı verecektim aslında. Ama bana güven vermedi.”
Yahu muhterem sen ne dediğinin farkında mısın?
Partiyi idare etme becerisi olmayanı, Türkiye’nin başına bela olsun diye mi aday gösterdin öyleyse?
Ver ruhsatı. Çekil aradan. Dokuz kere de o yenilsin.
Şimdi kim kimin kellesini alacak. Kim kimin poposunu avuçlayacak.
Yani hükümdar kim, soytarı kim?
Lafım meclisten dışarı.
Teşbihte hata olmaz.
Bana bakıp durmayın. Rolleri siz dağıtın dedik ya.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.