DESTEK HİKAYESİ
Uzun uzun zaman önce, memleketin birinde atıp-tutmasıyla, lafı harman talazı misali savurmasıyla, lafla halledemediği hiçbir şey olmadığını düşünen insanların yaşadığı bir şehir varmış.
Şehrin bir kusuru, bir kabahati yokmuş amma, şehrin insanları özellikle lafla destek verme konusunda ihtisas sahibi imişler.
Hani anlatırlar ya, bir zamanlar Frengistan’da yaşayan Arşimet nam Alim, demiş ki, “ Bana bir destek verin dünyayı yerinden oynatayım.”
Ona dahi, dünyayı yerinden oynatır falanda başımıza olmadık işler açar, bırakalım kendi başına debelenip dursun, diye kimse yardım filan etmemiş derler.
Destek vermek önemli olunca, kabiliyetli akıllı bir genç, şehrin önde gelenlerine varmış demiş ki;
Beylerim, ağalarım, büyüklerim benim elimden türlü işler gelir. Beni usta olarak tanır bilirsiniz. Bu şehrin imarına talibim. Köprü yapayım, çeşme yapayım, şifahane yapayım, yol olmayan yere yol yapayım. Su kanalı olmayan yere kanal açayım. Tek muradım bana destek olmanız. Çok kişiye danıştım, sizlerle görüşmeden olmaz dediler.
Beylerden biri, aliyyülala demiş. Neden olmasın.
Sen hele bize birkaç gün sonra tekrar bir uğra, biz kendi aramızda da bir istişare eyleyelim, sana da kesin cevabımızı verelim.
Genç usta, sevinerek ayrılmış beylerin huzurundan.
Beyler, ağalar hemen toplanmışlar.
İçlerinden biri demiş ki;
Bakın ağalar, bu usta cevval bir genç, gözü de açık. Şehri karış karış gezmiş, ne eksik, ne gedik tespit etmiş. Yarın bu dediklerini yaparsa, kahraman o olacak?
Onun adı dillerde gezecek!
Kimse ona destek verdik diye bizi hatırlamadığı gibi, yıllardan beri ne halde olduğumuzu bilmiyorlar mıydı, bak bu genç usta geldi, neler yapılacağını gösterdi diye bize garez bağlayacaklar, beddua edecekler. İtibarımız yerle yeksan olacak!
Peki demişler ne yapalım?
Biz bu ustaya destek vereceğimizi söyleyelim!
Başlangıçta yanında olduğumuzu gösterelim, sokaklarda, meydanlarda onunla birlikte ahali görsün bizi.
Yardım etmekten, destek verdiğimizden emin olsun, inansın!
Bu ustayı ben tanıyorum. Gücü bir yere kadar. Ar belasına gittiği yere kadar gidecek, sonra kapımıza gelip-gitmeye başlayacak!
Her defasında yardım edeceğimizi, destek vereceğimizi söyleyeceğiz, yalnız verdiğimiz destek devede kulak kalacak, ona yaramadığı gibi, işler gecikecek, aksayacak, bizde diyeceğiz ki, biz bu kapıya geleni bu güne kadar boş mu çevirdik?
Ustanın marifeti bu kadarmış, kabiliyeti bu kadarmış, biz elimizden geleni gördüğünüz gibi yaptık!
Sonra çekileceğiz kenara, olan-biteni seyredeceğiz!
Değilse, bu ustayı baş tacı eder, bizlerinde ne kapısını çalan olur, ne de selam veren.
Bu usta var ya, bu usta halkın dilinden anlıyor, gönüllerini alıyor, kollarına giriyor, hanelerine gidiyor, sonra onları kendi hanesine davet edip onlarla birlikte aş-ekmeğini bölüşüp paylaşıyor.
Anlayacağınız çok tehlikeli bir adam.
Bir başka bey, ben de tanırım bu ustayı demiş, babası namlı bir ustaydı. Bizden önceki beyler, aynı endişelerle, ustaya çalışma imkanı vermediler. O da katıldı bir kervana, diyar-diyar dolaştı. Kim bilir, nerelerde öldü kaldı.
Bu genç onun oğlu, yanından hiç ayırmazdı. Bizden öncekiler babasının taleplerini kabul etmedikleri gibi, bu şehirde çalışmasına dahi göz yummamışlardı.
Biz başlangıç olarak iyi yaptık. Çünkü, bu yapılanları halk hem kabul etmedi, hem de hiç unutmadı!
Şimdi oğluna destek verdiğimiz duyulduğunda, bu beyler o beylerden değil diyecekler, bu iyi bir adım, bu minval üzerine devam edelim derim.
Beylerin ve ağaların en sözü geçeni, ağaların ağası olan zat demiş ki; O zaman fazla uzatmayın, hemen yarın çağırın ustayı, işe koyulmasını söyleyin. Sana desteğimiz tam deyin. Bir çeşme yaptıracak kadar akçeyi de başlangıç olarak verdiğimizi söyleyin. Ne yaptığını bir görelim, ortaya bir şeyler çıksın ki, bu desteğin arkası gelsin demeyi de ihmal etmeyin.
O aşkla, o şevkle çalışsın, sonra bırakın kendi haline…
Bizde lafta tükenmez, vaat de…
Her geldiğinde sırtını sıvazlayın, her türlü desteğe ve yardıma hazırız demeyi sakın unutmayın.
Yarı yolda kaldığında, tıkandığında kapatın kapıları.
Kapılara kapıcılar koyun. Bir zamanlar kolayca geldiği bu kapıya, gelmenin o kadar da kolay olmayacağını anlasın!
Ertesi gün, görevlendirilen beylerden biri, çağırmış ustayı;
Usta koşarak değil, adeta uçarak gelmiş.
Bey, ustam demiş, biz seninle çalışmaya ve sana destek olmaya karar verdik. Yalnız seni fazla tanımayız, sana şu akçeleri önden verelim, nasıl bir iş ortaya çıkaracak, sonrasını da ondan sonra düşünelim diye bir karara vardık. Bu akçelerle ister bir çeşme yap, istersen bir kanal aç, sen bilirsin, bitirdiğinde gelip görmek isteriz. Baktık ki beğendik, bütün şehri imar et o zaman!
Genç usta, şehrin en güzel yerine, kısa bir süre sonra, lülelerinden billur gibi sular akan herkesin hayran kaldığı bir çeşme yapmış.
Beyler ağalar çıkıp gelmişler, ahali toplanmış, ustaya övgüler yağmış.
Ağaların ağası, beylerin beyi demiş ki, Ey Ahali biz bu şehrin imarını yapacak ustamızı bulduk. Bu çeşme, bu ustanın yapacaklarının bir teminatı olarak kabul edilmiştir. Bundan böyle desteğimiz bu ustadan yanadır. Sizde destek verin, yardımcı olun!
Genç usta ve arkadaşları sevinçten o gece uyumamışlar. Şehrin imarı için ne yapılması gerektiğini yeniden gözden geçirip ince ayrıntılı planlar yapmışlar, maliyet çıkarmışlar ve bu iş üzerine bir hafta, on gün kadar çalışmışlar.
Usta beylerin kapısını aşındırmaya başlamış. Yola başlamışlar yarım, köprüye başlamışlar yarım, su kanalı açmışlar yarım. Laf çokmuş, akçe yokmuş!
Bir süre sonra, şehirde yapılan her ne varsa yarım kalmış!
Usta bir süre sonra beylerin sözcüsü ile dahi görüşemez olmuş. Kapıcılar, derdini önce bize anlat, biz beyimize iletiriz, münasip görürse seni çağırtır, haberin olur diyorlarmış.
Daha sonra ki günlerde, boşuna bu kapıya gelme demişler, beylerimiz, bizimle işi bitti, ona verdiğimiz imkanı değerlendiremedi, işi de bıraksın, biz başkasına yaptırırız dediler, gelme artık bu kapıya, bizi de zor durumda bırakma demişler.
Usta, şehre gelen ilk kervana katılmış, ayrılıp gitmiş şehirden. Beyler adamlarıyla birlikte bir laf uçurmuşlar şehre. Demişler ki, işte gördünüz, bütün işleri yüzüstü bıraktı, her şey yarım, kaçtı, gitti. Üstelik ona dünya kadar da yardım etmiş, destek olmuştuk. Bunun adı nankörlük değil de nedir?
Şehir bu dedikodularla günlerce çalkalanmış durmuş.
Bir ay kadar sonra, beylerin adamları, heyecanla beylerinin huzuruna varmışlar. Efendim demişler, usta geri dönmüş. Yüzlerce adam getirmiş. Ne kadar yarım iş varsa başladılar çalışmaya. Üstelik kazmasını-küreğini kapan ahalide ustanın yanında yer aldı. Ahali hep bir ağızdan sizlere de haber gönderdiler, destek öyle olmaz, böyle olur diye…
Birkaç ay sonra, şehir dillere destan bir şekilde imar olmuş. Birde duyulmuş ki, ülkenin Sultanı ansızın çıkmış gelmiş şehre. Beyler, Ağalar el-pençe divan olmuşlar dizilmişler Sultan’ın karşısına.
Sultan demiş ki, biz size destek olun dedikçe, siz köstek olmayı marifet saymışsınız. Biz bu şehri, size emanet eylemiştik, şu andan itibaren o emaneti geri aldım hepinizden!
Şehir şehire, Usta Ustaya, Bey Beye, Ağa Ağaya, ahali ahaliye benzer.
Nihayetinde bir kıssadır anlatılan, ne kimse alına, ne de gönül koyula…
Sürçü lisan eylediysek affola…
İnşallah bir başka sefere hoş bir hikaye daha anlatırız.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.