Yağmur Çağlayan

Yağmur Çağlayan

Ev içi emek: Görünmez yük & Sessiz sömürü

Ev içi emek: Görünmez yük & Sessiz sömürü

Evde her şey sorunsuz ilerlediğinde, ev temiz, yemek hazır ve çocuklar bakımlı olduğunda çoğu insan bu düzenin arkasındaki emeği fark etmez. Ancak bu işler özellikle kadınlar tarafından omuzlanan büyük bir yük oluşturur. Ev içi emek, tarih boyunca görünmez bir iş olarak varlığını sürdürmüştür ve bu emek toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin en köklü ve yaygın biçimlerinden biridir. Yemek pişirme, temizlik, çocuk yetiştirme ve yaşlı aile bireylerine bakma gibi faaliyetler günlük yaşamın belkemiğini oluşturur ve tam zamanlı olmakla birlikte duygusal ve fiziksel güç gerektiren bir iştir. Görünmezdir, ücretsizdir ve saygın görülmemektedir. Kadınların evde verdikleri bu karşılıksız emeğin tarihsel kökenleri ve bugünkü yansımaları, modern toplumlarda dahi cinsiyete dayalı eşitsizliklerin sürmesine yol açmaktadır.

Tarihsel Kökler ve Bugün

Kadınlar, tarihin büyük bir kısmında, ev işleri ve çocuk bakımı gibi görevleri toplumsal bir zorunluluk olarak üstlenmişlerdir. Ataerkil toplumlar kadınları evin bekçisi, erkeği ve çocukları besleyen, onları büyüten bir figür olarak konumlandırmıştır. Bu toplumsal rol zamanla içselleştirilmiş ve “normal” olarak kabul edilmiştir. Sanki kadınlar bu kategorideki işleri öğrenmemiş, adeta doğuştan bu işleri yapma yeteneğine sahiptirler. Ancak bu rollerin toplumsal olarak inşa edildiği ve aslında kadınların emeğinin sömürüldüğünü ortaya koyulmuştur. Kadınların ev içi emeğinin omuzlarına yüklenmesi yalnızca onların ekonomik fırsatlarını sınırlamakla kalmaz, aynı zamanda ataerkil güç yapılarını da pekiştirir. Zamanını ve enerjisini ev içi işlere ayıran kadınlar, ekonomik olarak erkek partnerlere bağımlı hale gelir ve bu durum geleneksel toplumsal cinsiyet hiyerarşilerini daha da sağlamlaştırır. Buna karşılık erkeklerin ev dışındaki işleri ücretli, görünür ve toplum tarafından değerli görülür. Bu ekonomik eşitsizlik, feministlerin analiz ettiği temel noktalardan biridir; kadınların ev içi emeğinin sömürüsü, toplumsal cinsiyet eşitsizliğini sürdürmenin hem bir sonucu hem de aracı olarak işlev görür. Türkiye İstatistik Kurumu'nun 2021 verilerine göre Türkiye’de ev işleri hala büyük oranda kadınların omzuna yıkılmakta. Yemek hazırlama işlerinin yüzde 85,4'ü, çamaşır işlerinin yüzde 85,6'sı, ütülerin yüzde 81,8'i kadınlar tarafından yapılırken, erkekler bu işlere çok az katılmaktadır. Bu dengesizlik, cinsiyet eşitsizliklerinin ne kadar derin olduğunu açıkça gösteriyor.

"İkinci Vardiya" ve Çifte Yük

Çalışan kadınlar açısından ise bu yük daha da ağırdır. Feminist sosyolog Arlie Hochschild’in tanımlamasıyla kadınlar işten eve geldiklerinde bir “ikinci vardiya”ya, yani ev işlerine başlarlar. Kitapta doksanlı yıllarda çalışan kadınlara neye ihtiyaçları olduğu sorulduğunda “Evde bir karım olmasına ihtiyacım var.” yanıtı alınmış. Erkekler bu süreçte dinlenirken ya da kendilerine vakit ayırırken kadınlar hem iş hayatında hem de evde çalışmaya devam eder. Türkiye’de de bu tabloyu net bir şekilde görüyoruz. Çocuk bakımının yüzde 94,4'ü kadınlar tarafından yapılırken erkekler bu işin yalnızca yüzde 2,3’ünü üstlenmektedir (TÜİK, Türk Aile Yapısı Araştırması, 2021). Üstelik kadınlar bu emek için ücret almazlar. Feminist teorisyenler bu ücret eksikliğinin özellikle geleneksel toplumsal cinsiyet rollerine giren kadın emeğinin sistematik olarak değersizleştirilmesinden kaynaklandığını savunurlar. Kadınlar iş gücüne daha fazla katılmak isterken evdeki bu karşılıksız yük nedeniyle fırsat eşitsizliği ile karşı karşıya kalırlar. TÜİK’in 2023 yılı iş gücü istatistiklerine göre, ev işleri nedeniyle iş gücüne katılamayan kadın sayısı 11 milyondan fazladır.

Sınıf, Irk ve Ev İçi Emeğin Kesişim Noktası

Ev içi emek tüm kadınlar için aynı şekilde tecrübe edilmez. Varlıklı kadınlar bu yükü başkalarına devretme şansına sahipken işçi sınıfı kadınlar için bu imkân sınırlıdır. Özellikle göçmen ve renkli kadınlar, düşük ücretlerle ve güvencesiz koşullarda genellikle beyazlar için ev işçisi olarak çalıştırılır. Feminist akademisyenler Bell Hooks ve Angela Davis renkli kadınların tarih boyunca hem kendi evlerinde hem de başkalarının evlerinde sömürülmüş emeklerinin ataerkil sistemin sürdürülebilirliğine hizmet ettiğini vurgulamıştır. Bu bakımdan ev içi emek sadece toplumsal cinsiyete dayalı değildir, aynı zamanda sınıfsal ve ırksal sömürünün de bir parçasıdır.

Çözüm Yolları: Adil ve Eşit Bir Dağılım

Feministlerin çağrısı sadece bu emeğin tanınması değil, aynı zamanda yeniden değerlendirilmesi üzerinedir. Ev içi emeğin görünür kılınması ve hak ettiği değerin verilmesi toplumsal cinsiyet eşitliği adına atılacak önemli bir adımdır. Türkiye’de yapılan araştırmalar ev işlerinin yeniden dağıtılması gerektiğini açıkça ortaya koymaktadır. Örneğin faturaların ödenmesinde erkekler yüzde 74,1 oranında sorumluluk alırken bu işin ev içi emeğin sadece bir kısmını kapsadığı unutulmamalıdır. Yemek, temizlik, çocuk bakımı gibi işleri daha eşit bir şekilde paylaşmak ev içindeki cinsiyetçi iş bölümlerini ortadan kaldırmada ve adaleti sağlamada önemli bir adımdır.

Ev içi emeğin toplumsal olarak tanınması için devlet politikalarının devreye girmesi de elzemdir. Ücretli aile izni, çocuk bakımı gibi sosyal politikalar kadınların ev dışında daha fazla fırsat bulmasına olanak tanır.

Kadınların ev içi emeği tarih boyunca görünmez ve değersiz kılınmıştır. Bu emeğin toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin sürdürülebilmesi için bir araç olarak kullanıldığı açıkça görülmektedir. Kadınların emeği tanınmadığı sürece toplumsal cinsiyet eşitliği mümkün olamayacaktır. Ev içi işlerin sadece kadınlara yüklenmediği, adil bir şekilde paylaşıldığı bir gelecek için feministlerin çağrısı dikkate alınmalıdır. Bu daha eşit ve özgür bir topluma doğru atılacak kritik ve etkili bir adımdır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Yağmur Çağlayan Arşivi
SON YAZILAR