Forvet arkasını istiyor!
Yıllar önce lisede okurken bir tartışma yaşanmıştı sınıfta. Kadın-Erkek eşitliği hakkında. Olaya farklı bir bakış açısı getirmişti. Söz sırası bana geldiğinde, “Şimdi Kadın Hakları’nı Koruma Dernekleri var. Yıllar sonra Erkek Hakları’nı Koruma Dernekleri kurulursa hiç şaşırmayın” demiştim.
Lise yıllarımda futbol daha akıcı bir oyundu. Daha kıvrak çalımlar, daha güzel paslar vardı. Çünkü pres azdı, koşu azdı, taktik disiplin azdı. Gollerin çoğu güzel organizasyonlar sonrası geliyordu. Oysa şimdi futbol kasları güçlü, taktik disipline sonuna kadar uyan, mücadele gücü yüksek oyuncularla oynanır hale geldi. Ve zorluk derecesi yüksek maçları kazanmak için takımların en büyük silahı da doğal olarak frikikler, kornerler, kısacası duran toplar oldu.
Türkiye Ligi, Bundesliga’ya göre daha mücadeleci, sert ve zor bir lig. Alman takımları kompakt yapıda olup, her oyuncunun yeri ve bölgesi bellidir. Oyun buna göre oynanır. Maçta oyuncular çok fazla yorulmaz. Türkiye’de ise futbol çok kopuk oynandığı için defansla forvet hattı arasında uçurumlar var. Bu da futbolcuların daha çok yorulmasına neden oluyor. Dolayısıyla, Türkiye’de taktiksel anlayış bakımından zaaflar olduğu söylenebilir. Ben Türkiye’de zekice taktik kurgulayan bir takım göremedim. Stoperle forvet arasında yeri geliyor 60-70 metre mesafe oluyor. Almanya’da bunu göremezsiniz. Aradaki fark azami 30 metredir.”
Torku Konyaspor’da mesafeyi kısalttı, boş alan bırakmadı; oyun içerisinde bir ara yüksek pas trafiğiyle rakibine topu göstermediği gibi ligin iyi çıkış yapan takımlarından biri olan Gaziantepspor karşısında hem iyi hem de akıllı oynadı. “Ben ev sahibiyim, bu maçı almalıyım” havasıyla çıkıp baskılı oynamaya kalksaydı, genç, diri ve çabuk adamlara sahip Antep takımının tuzağına düşerdi. Tıpkı Erciyes maçındaki gibi… Son derece temkinli başladık maça… Ve istediği sonucu aldığı gibi keyif de verdi…
İnsandan yanayım
UEFA, FIFA’ya karşı; Platini, Blatter’a karşı; insanoğlu, teknolojiye karşı direniyor. Futbol çok önemli bir karar noktasında artık. Teknoloji sonuna kadar oyun sahasına girip, basketbol gibi, Amerikan futbolu gibi bu sihirli oyuna da hükmetmeli mi? Yoksa doğrularla yanlışlar, insanoğlunun gözlerine, kulaklarına, bilgisine, kişisel hırsına, kaprisine, bencilliğine, tecrübesine ve en önemlisi vicdanına mı bırakılmalı?
Ben mahallede top oynadım. Betonda, kumda, çimde, halı sahada… Evin salonunda kardeşimle yeri geldi çorabımızı top yapıp oynarken vazoyu kırdım... Cami avlusunda oynadığımız için azar işittim.. Okulun duvarına kale çizdim.. Kimseyi bulamadım, halıyı saha, mandalları futbolcu yaptım.. Ben, hep ben olmaya çalıştım oyunumu oynarken, oynadığım oyunu yönetirken de! Hatam olmadı mı? Elbette ki! Ama kişilere ve bağlı bulunduğum kuruma yanlışım olmamıştır.
Ben de futbolcu olmak istedim. Doğrusu çok da güzel futbol oynuyordum, hatta harikaydım bile denilebilir; ama yalnızca geceleri rüyamda. Gündüzleri, ülkemin sahalarındaki çarpık bacaklı oyunculardan en kötüsü bendim. Taraftar olarak da pek iyi sayılmazdım. Sonra bir ara Basketbola merak sardım. Oynadım da!
Yıllar geçti ve kimliğimi kabullenmek zorunda kaldım! Gördüm ki, ‘iyi bir futbol dinleyicisiyim!’
Üzülüyorsun, “takma” diyorlar. Kızıyorsun, “değmez” diyorlar. Boş veriyorsun “gamsız” diyorlar. Konuşuyorsun, “muhatap olma” diyorlar. Çekip gidiyorsun, “mücadele et” diyorlar. Alttan alıyorsun, “tepene çıkardın” diyorlar. Bağırıyorsun, “sakin ol” diyorlar. Aklı başında davranıyorsun, “bu kadar uslu olunmaz” diyorlar.
Ölünce ne diyecekler? Muhtemelen… “Ölüm sana yakışmadı..”
Normal tabii dirimizi beğenmediler ki ölümüzü beğensinler…
Neyzen Tevfik demiş ki:
Hayat, çatlak bardaktaki suya benzer. İçsen de tükenir içmesen de. Bu yüzden hayattan tat almaya bak. Çünkü yaşasan da bitecek yaşamasan da…
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.