GERÇEK ADINI BİZ BİLİYORUZ
“Yaptırım” sözcüğü diplomatik nezaketle, inceltilerek söylenmiştir. Bu, basbayağı bizim bildiğimiz “Düşmanlık” sözcüğünün Amerikancasıdır. Yani öküz etine dana eti, koca koyun etine kuzu eti der gibi bir şey bu. Böyle mertçe olmayan, lastikli söz ve davranışlar da dünyaya hep oralardan, batıdan yayılmıştır zaten. Zorbalık ve zalimliğin bayrağı Firavundan sonra Ebu Cehil’de, sonra Nöron’da, Hitler’de derken bugün de ABD’nin, yani Tramp ve ekibinin elinde görülmektedir, durum budur. Bütün insanlık bu şeytani zalimlikle hep beraber mücadele etmelidir. Yoksa bunlardan çok çekeceği vardır.
Böylesi dost görünüp, fırsat kollayanları inşallah bundan sonra artık unutmayız. Şimdi biz, öncelikle bu yaptırımı en az zararla nasıl atlatırız diye, milletçe fikir üretmeliyiz. Sonra da buna verilecek en güzel cevabı bulmaya koyulmalıyız. Moral bozmadan, yıkıcı ve kırıcı olmadan, sosyal medyada, gazetelerde ve her türlü iletişim aracıyla, çözüme ve korunmaya yönelik fikir beyan etmeliyiz. Atalarımız “Akıl akıldan üstündür” demişler. Düşüncelerimizin hepsi birden, doğrudan en yetkili mercilere ulaşmasa da ağızdan ağıza, kademe kademe, hiç değilse önemli bir kısmı üst kademelere ulaşırsa o da yeter.
Dövize hücumu sözle durduramayız. Daha etkin önlemler gerekir. Örneğin: Devlet erki bu yaptırım sona erene kadar bankaların kendi nakit imkânlarını dövize kaydırmasına sınırlama koyabilir. Döviz yerine Türk lirasında kalıp, birikimlerini bankalara yatırmak suretiyle ekonomiye destek veren yurttaşlara, Hazine Bakanlığı ileriye yönelik, yazılı prim taahhüdünde bulunabilir. Batı bankalarındaki Türk işçilerinin birikimleri cazip primler verilerek ekonomiye kazandırılabilir.
Aramızdaki dış ticaret dengesi aleyhimize olan ülkelerden (ABD, Çin, İran, Rusya ve bazı AB ülkeleri gibi) daha fazla turist göndererek, daha fazla malımızı alarak, bozuk olan o dengeyi düzeltmesi, bazı doğal yaptırımlar ileri sürerek istenebilir. Yaşamsal önem taşımayan lüks ve gereksiz malların ithalatı (Son aşamaya gelmiş olanlar hariç) yaptırım süresince durdurulabilir. Yeter miktarda yerlisi üretilen malların ithali durdurulabilir. Özellikle ABD’den ve İsrail’den ithal edilen ünlü markalar bu sıkıntılı dönemde olsun durdurulabilir. Kendi internetimizi kurma çalışmaları başlatılabilir.
Devlete ait bankalarımıza biraz daha güç ve kaynak temin edilmelidir. Çünkü her fırtınada gemiyi en son terk edenler daima onlar olmuştur. Kazara bir kez çekiniz yazılsa, ertesi iş günü ödemesi ve düzeltmesi de yapılsa, yine de bazı özel bankalar bu ortamı fırsat bilerek sizin kredinizi durdurduğu gibi, mal aldığınız firmalara verdiğiniz çekleri de teminata almıyor. Hatta teminattaki sizin mevcut çeklerinizin, başka firmaların çekleriyle değiştirilmesini isteyerek, mal aldığınız firmaları da zora sokuyor. Bu, zincirleme olarak Türk ekonomisini çökertme planından başka bir şey değildir.
Böylece firmaların mali yapısında hiçbir sorun yokken bile çok basit bir aksamayı bahane ederek, o bazı özel bankalar, firmalarımızı iflasa doğru sinsice ve zorla sürüklemeye çalışıyor. Banka ve borsa hisselerinin yüzde 70 den fazlası yabancıların eline geçti diye endişe duyanları şimdi daha iyi anlıyoruz. “Yerli ve Milli” sözünü, sözde bırakmamak gerekiyor. “Kurt bulanık havayı severmiş.” O bazı özel bankaların yaptığı bu engelleme durdurulmazsa, düşmanı dışarda aramaya hiç gerek kalmayacak.
Bir de en önemlisi biz, bu sorunların başarıyla üstesinden gelecek düzeyde ve yeter sayıda kalifiye insan yetiştirmek zorundayız. Ben şu anda millete mahcup olmayı umursamayacak bir üst düzey yöneticimiz olduğunu sanmıyorum. Sadece konusunda uzman, üstün zekâlı yöneticimiz yetersiz.
Eğitimden yüksek teknolojiye, siyasete ve ekonomiye kadar her sahada onlara ihtiyacımız var. Kastettiklerim yönetici olacak, beyin takımı ekiplerdir. Her alanda uygulamayı onlar planlayıp, onlar yönetmelidir. Bunun en güzel örneği Atatürk’tür. Türk Anaları Atatürkler doğurmaya devam ediyor. Ama farkına bile varılmadan heder olup gidiyor. Dürüst olanlar daha zeki, daha bilgili, daha çalışkan ve daha azimli yöneticilere sahip olmak zorundadır. Yoksa sürekli kandırılırlar, dünyanın yapısı böyle. Liderlik vasfı olan, üstün zekâlı çocukları seçip, yeteneklerine göre her alanda özel yetiştirmek zorundayız. Bunu da yapmazsak gerisi lâf-ı güzaftır, vesselam. Allah’a emanet olunuz.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.