Gönül Bir Kez Kırılmaya Görsün!
Gönül alma konusunda, yanlışlarımız, isteksizliklerimiz devam ediyor. Burunlarından kıl aldırmayanlar, gurur ve kibirlerinden taviz vermeyi zayıflık olarak nitelendirenler, gönül almanın kapısının önünden geçmeyi yeterli görüyorlar.
Ben o kapının civarına geldim ya…
Önünden geçtim ya…
El salladım ya…
Birilerine nedir durumları diye sordurdum ya…
Daha fazlası olmaz!
Kimse benden daha fazlasını beklemesin havasındalar!
Oysa, bu insanları dinlemek bile yeterdi!
Koluna girmek, yüzüne gülümsemek yeterdi!
Zaman gurur zamanı değil!
Kibir zamanı değil!
Hava atma zamanı değil…
Zaman, suni ve tali gündemlerle, çözüm bekleyen, acil meseleleri ötelemek, zamana yaymak değil.
Zaman gönül alma zamanı!
Zaman, harap olmuş, yanmış, yıkılmış, yaşadığı hayal kırıklıkları ile perişan olmuş gönüllerin imar edilme, tamir edilme zamanı.
*****
Onu yapma…Bunu yapma…Uzaktan uzağa elmalı dağlar misali, araştırıyoruz, bakacağız, yapacağız, çalışıyoruz, diye mesajlar ver!
Bu insanların, bazıları gibi mor sümbüllü bağları yok!
Atları, katları, yatları, arabaları, kaşaneleri, villaları, konakları yok!
Pandemi yüzünden elindeki-avucundaki ne varsa kaybetti insanlar!
Hâlâ anlamıyor musunuz, görmüyor musunuz?
Dibe vurmak nedir bilir misiniz?
Eskiden olsa, dibe vuranlardan bazıları, dibe vurur, hırslanır, dibe vurması bile ona tramplen etkisi yapar, bir sıçramayla çıkar kurtulur diyebilirdik.
Bu sefer öyle olmadı.
Dükkanlar bir açtı, bir kapandı, bu olaylar tekrarlandı, sonunda insanlar dibi gördü, dipte kaldı.
Dipten çıkamadı. Halen dip dalgalarının tesiri altındalar, baygın yatıyorlar!
Bana dokunmayan yılan bin yaşasın diyenler vardı., onlarda dipteler.
Ekmek aslanın ağzında, hatta midesine indi diye gevrek gevrek gülenler, onlarda dipteler. Ne ekmekleri kaldı, ne de güvendikleri o aslanları!
Gönül almanın ne olduğunu bilmeyenlerin bir çoğu da, gönlümü alan yok diye bekleşiyor, diplerde bir yerlerde…İbret çok, alan yok, aldıran yok!
*****
Pandemi dönemi öyle bir sınanmaydı ki, bu sınanmadan neredeyse hepimiz sınıfta kaldık.
En isyankar olanımızın bile, değil isyan edecek, konuşacak takati kalmadı.
İşin garibi, bizim bu halimizi, siyasilerimizden ve büyüklerimizden anlayan olmaması!
Hz. Mevlana , “gönül almasını bilmeyene, ömür emanet edilmez” diyor.
Siyasetçilerimiz, şapkalarını önlerine alıp, biz nerede yanlış yaptık diyebilmeliler.
Manzara gerçekten söylenenden ve düşünülenden çok daha vahim.
Lakin, gönül alanımız yok!
Nerede o aramızda dolaşan büyüklerimiz!
Nerede o ne olup bittiğini, işin merkezinde, bizzat kendi görüp de yanlış giden her ne varsa anında müdahale edenler?
Kim ki gönül almasını unutursa,
Gönül almayı önemsemezse,
Gönül alsak da olur, almasak da diye yaklaşırsa,
O gönül almayanları, o alınmayan gönüllere terk etmeye başlar!
İnsan gönülleri hürdür, kimseye tapulu değildir.
Gönül umduğu yere küser diye onun için denmiştir.
*****
Gönül bir küser, iki küser, üç küser, hadi eski günlerin hatırına bir daha küser!
Ya sonra?
Sonra, küstüğü dağın odununu yakmaz! Küstüğü dağın yamacına varmaz!
Küstüğü yol prestijli yollardan bile olsa, o yoldan geçmez, o yola yol diye düşmez!
Küstüğü kapıya varmaz! Ölse gitse, küstüğü kapıyı çalmaz!
Bunları neden mi anlattık?
Yarım elma gönül alma diyemeyenlerin bundan sonra işleri çok daha zor diye…
Bu gönlü alınmayanlar kimin insanı mı?
Bu insanlar, bizim Suriyeliler!
Bizim Suriyeliler denilenler kimler bilir misiniz?
Sığınmacı Suriyeliler kadar değer verilmeyen, elinden tutulmayan, gönlü alınmayan kendi insanımız!
Esnafımız, emeklimiz, asgari ücretlimiz, çiftçimiz, köylümüz, yani tüm gönlü alınmayanlar, ortada bırakılanlar, unutulanlar!
*****
İşin vahameti bu boyutlara erişmişken, bırakın artık, kendi aranızdaki sataşmaları, münakaşaları, kavgaları.
Millet aç!
Millet işsiz!
Millet perişan!
Kalpler kırık!
Kalpler ümitsiz!
Onlarca yıldır kendisinden sürekli fedakarlık beklenen insanlar, sıfırı tükettiler!
Bir yandan virüs vurdu, bir yandan ekonomi, enflasyon, piyasa…
Artık neye sayarsanız sayın!
Sevgili büyüklerimiz, sevgili siyasilerimiz!
Gördüğümüz o ki…Etrafınızı çepçevre saran kuşatmaları yarabilmiş görünmüyorsunuz!
Kuşatanların; vatandaş ölmüş mü, kalmış mı, batmış mı, ne yapar, ne yer, ne içer, borcu-harcı ne, çözümü ne diye bir dertleri yok! Hatta onları zerre kadar ilgilendirmiyor.
İnsanların yanmış-yıkılmış gönüllerini, viran olmuş hanelerini bile-bile görmezden geliyorlar.
Ve sizler, o kuşatmaları kaldıramadığınız için, yarıp geçemediğiniz için, insanların hali ahvali size yalan geliyor. Bu kadarda olmaz demeniz, her şey ortada demeniz, abartmayın demeniz bu yüzden…
*****
Dememiz o ki, millet gönül almasını bilmeyenlerden, gönlünü alıp gitmeye başladı.
Kuşatmayı sürdüren arkadaşlar, bizden kimse vazgeçemez, bizi sevmeye devam ediyorlar diye bir türkü tutturmuş gidiyorlar. O türkü de yalan, türkü tutturanlarda…
Sonra o yalandan dahi gönülleri alınmayanlar, sizleri kuşatan arkadaşlarla ve gönül almasını unutan gönüllerinizle baş başa bırakıp çıktılar yola…Bilirsiniz ki, su akar, mecrasını bulur!
Ardında da, Üçler mezarlığında yatan Türkistan Mücahidi, Gönül eri, Ahmet Haki Efendi, gibi özetler geçerseniz halinizi. Ne demiş mübarek bilir misiniz?
“Men Hakiyem nâr istemem / Aldatıcı yâr istemem / Virane kalsın bu gönül /Tamire mimar istemem.”
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.