Görünen köy
Ne olduysa oldu ve dün geçmişte kaldı. Şimdi biz ileriye bakalım. Hatta ileri ülkeler gibi ilerinin de ilerisine bakalım. Gelin yeniden düzen tutalım ve biz de ilgimiz içine aldığımız alanı ve zamanı genişletelim. Gelişmiş ülkelerde yüzyıllar öncesinden devam edip gelen şirketler, kurum, kuruluş ve politikalar var. Yüzyıllar sonrasını ve dünyayı içine alan projeler, politikalar da var. Sosyal, ekonomik, siyasal, her alana yönelik projeler, politikalar bunlar.
Ne çekiyorsak, sadece günü planlamaktan ve günü kurtarmaktan çekiyoruz. Bize patinaj yaptıracak, gereksiz gündemlerle enerji ve zaman kaybettirecek düzenlemeleri kendi ellerimizle yine kendimiz yapıyoruz. Bütün ileri ülkelerde SEÇİM ve REJİM konuları kısa sürede rayına oturuyor da bu bizde niçin yapılamıyor?
Uzlaşma, birlik, kardeşlik, tutkunluk ve vatandaşlık bilincimizi uyandırmak için illa bir Kıbrıs savaşı daha mı olması gerekiyor? Bu bilincin oluşmasını önleyecek, onu sabote edecek ne kadar sebep varsa bizde sahnelenmesinin sebebi ne? Birlik ve ilerleme yolunda önümüze konulmuş, kadim takozları kaldırmaya niçin elimiz varmıyor? Bu yolda daha hızlı mesafe almak için böyle önemli konuları referandumla halka sormaktan niçin çekiniyoruz?
Cumhuriyet döneminde kurulan hükümetlerin ortalama ömrü bir yıl bile olmamış. Böyle çok sık hükümet değişikliği de kalkınmamızı geciktiriyor. Güçsüz ve kısa ömürlü hükümetler ortaya çıkaran bu seçim sistemine bunca zaman kimler göz yumdu? Bu işleri de düzene koyabilecek sayıda milletvekiliyle iktidar olan partiler, bunların birinci derece sorumlusudur!
Seçim yapma, hükümet kurma sürelerini en aza indirmeliyiz. Halkın gözünde seçimin ve seçilenlerin itibarını arttıran önlemler almalıyız. Çünkü demokrasinin vazgeçilmezi olan particilik aynı zamanda bölücü bir karaktere sahiptir. Bu işlere fazladan harcadığımız enerji, para ve zamanı da ortadan kaldırmamız gerekiyor. Propaganda başlangıcıyla hükümetin kurulması arasındaki sürenin en aza indirilmesi, particiliğin faydası yanında toplumda yaptığı bölücü tahribatı da çok düşük bir düzeye indirmiş olacaktır.
Seçim sonuçlarından halkı sorumlu tutmanın, bu konuda halka sitem etmenin bir anlamı yok. Ne ekersen onu biçersin. Koalisyonların bizde başarılı olamadığını gördük. Öyleyse tez elden koalisyon doğurmayan bir seçim sistemi getirmeliyiz. Bunun çeşitli yolları ve örnekleri var. Hem oyların % 41 ini alacaksın, hem de tek başına iktidar olamayacaksın, bu sistem yanlış! Bu gibi sorumluluklar iktidarların omuzundadır, halkın değil. Ak Parti bunları yapmak için eline geçen fırsatı kaçırmıştır. İnşallah bundan sonra fırsat yakalayanlar onu değerlendirir.
Başarılı koalisyonlar için toplum olarak demokrasi yolunda çok daha ileri bir seviyeye gelmiş olmak gerekiyor ki, bu çok zor. İtalya bile bu noktaya gelebilmiş değil. Öyleyse biz işimize bakalım. Örneğin Cumhurbaşkanı seçiminde yaptığımız gibi iki turlu bir seçimle, %50 yi geçen partiyi tek başına iktidara getirelim. İnşallah başarabilirsek, kuracağımız koalisyonun mutabakat metnine koyarak, bunu şimdi bile yapabiliriz. Parti kapatmayı zorlaştırdığımız, Cumhurbaşkanı seçimini kolaylaştırdığımız gibi koalisyonların yolunu da kapatabiliriz.
İleriye bakmalıyız, ne yaptığımızdan çok, ne yapacağımız önemlidir. İslam’da fertler için uzun emel yoktur ama bu devlet ve kurumlar için değildir. Dileyen bir lokma, bir hırkayla yaşayıp geçmeyi seçebilir, saygı duyarız. Ama bizim kadim ülkümüz olan “Devlet-i ebet müddet” asla böyle bir şeyi kabul etmez.
Yöneticilerimiz kendi iç dünyasında sade ve mütevâzi olabilirler ama dışarıya karşı hem görünümüyle, hem de icraatıyla güçlü ve dirayetli olmak zorundadır. Türk Milleti olarak onlara bu gücü vermeliyiz. Yabancıların Soft Power dediği Yumuşak gücü kullanırken veya sadelik, tevazu gerektiren yerlerde bile bu güç herkes tarafından sezilmeli, anlaşılmalıdır. Hakka tapan Türk halkı yönetimin de, yöneticinin de en iyisine layıktır. Yüce Allah bunu bizden esirgemez inşallah. Allah’a emanet olunuz.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.