Erol Sunat

Erol Sunat

Gücümüze giden çok şey var!

Gücümüze giden çok şey var!

Seyyar satıcılarla mücadele konusunda, zabıtamızın hassasiyetini hem biliyor hem de takdir ediyoruz. Lakin tüfek icat oldu mertlik bozuldu demişler!

Suriyeli sığınmacılar geldi, hoşgörü şehrinin hoşgörü sınırları bir o kadar daha arttı!

Bu hoşgörü seyyar satıcılık yapan, vakti zamanında zabıtalarla köşe kapmaca oynayan kendi seyyar satıcılarımıza ara ara gösterilirdi.

Ya şimdi?

Şimdi anlamı zengin bir kavram oldu.

Ancak, bizim için değil!

Rahmetli Mehmet Akif, Bülbül şiirinde, “Teselliden nasibim yok, hazan ağlar baharımda / Bugün bir hanümansız serseriyim öz diyarımda!” demişti.

Hanümansız demek evsiz, barksız demek…Siz bunun yanına işsiz, güçsüz, çaresiz gibi kelimeleri de ekleyin.

Taraf olma, destekleme, göz kulak olma, hoş tutma konusunda uzunca bir süredir kantarın topuzunu fena kaçırdık! Bu durumun bir türlü farkına varamamış gibiyiz!

Taraf olma, önce korumaya, sonra neredeyse olabildiğince serbest bırakmaya dönüşmüş vaziyette! En azından anlatılanlar ve sızlanmalar bu yönde!

Suriyeli sığınmacılar her yerdeler! Dükkanları açık, tezgahları açık! Neresi hoşlarına gitti, oradalar. Şehrin her yeri onların. Karışan yok, girişen yok, neden buradasın diyen yok!

Bizim vatandaşa ise, seni bir daha burada görmeyeceğim denirse, olmuyor!

Bende bundan sonra Suriyeli sığınmacıyım abi deseler ne diyeceksiniz?

Ne yapacaksınız?

Hal ve gidiş trajikomik bir hale büründü! Ağlanacak halimize gülüp geçiyoruz!

Ancak, gücümüze giden çok şey var!

*****

Nasıl anlatsak? Nereden başlasak?

Bilemiyoruz!

Çünkü, bizi dinleyecek muhatap bulma konusunda sıkıntılarımız var diyenler çok fazla!

İdare edin!

Hoş görün!

Görmezden gelin!

Misafir onlar!

Maraza çıkarmayın!

Üç gün sonra gidecekler zaten!

Bu anlatılanların ve tavsiyelerin ne bittiği var ne biteceği!

Gitmediler, kaldılar, evlendiler, çoluk çocuk sahibi oldular. Ev aldılar, mahallelerimize yerleştiler, kim ne dediyse, söylediyse, hiçbiri doğru çıkmadı!

Evinden, işinden, mahallesinden, rahatından ve huzurundan, hatta sağlığından olanlar bizim insanımız!

İşin tuhafı, bir ara inanan da olmadı!

Büyüklerimiz hâlâ itidal tavsiye ediyorlar!

İtidal güzel şey lakin! Bu tavsiye yalnızca bize yapıldığında, insanımızın gücüne gitmeye başladı!

Çünkü karşı tarafa yani Suriyeli sığınmacılara ve diğer milletlerin sığınmacılarına karışan yok, neden burada durdun diyen yok! Öte git, beri gel diyen yok!

*****

Bize yapılan reva mı?

Bir daha görürsem, şöyle olur, böyle olur demek neyin nesi?

Bu davranış…

Bu yaklaşım…

Bu anlayış…

İnsanımızın gücüne gidiyor!

Kendi diyarımızda…

Kendi memleketimizde…

Kendi şehrimizde…

Hiç de hak etmediğimiz bir davranışla karşı karşıyayız diye düşünülüyor!

Hoş görüde, anlayışta bir yere kadar diyen insanları duyan yok mu?

Yaşanılan mağduriyetleri kim karşılayacak!

Şehrin maruz kaldığı gerçekler daha ne kadar görmezden gelinecek?

Suriyeli sığınmacıların en yaygın olduğu mahallelerimizden kaçıyor insanlar!

Evini satan!

Evini kiraya veren!

Uykuyu kaçıran!

Huzuru kalmayan!

Hangi birini sayalım, hangi birini söyleyelim!

Şehrimizin kimyası ne halde merak eden var mı?

*****

Suriyelilerin yoğun olduğu mahallelerdeki şikayetlere kulaklarımızı kapatmakla, meseleler çözülmüyor.

Bazı sektörler bu durumdan rahatsız olmayabilir!

Çarklarımızı Suriyeli sığınmacılar döndürüyor diye konuşmaktan çekinmeyenleri, kazancına kazanç katanları, işleri tıkırında olanları görmeyende yok, bilmeyende…

Onların memnun olması, şehrin memnun olması anlamına gelmiyor!

Eski Konya’yı arıyorum diyenlere verecek bir cevabı olan var mı?

Eskiler, Konya işgal görmedi. Milli Mücadelede bir süre şehirde İtalyanların bir garnizonu vardı. Ancak o dönemde yaşlı Konyalılar onlara, “Maskara” diyordu. Şimdi adını koyamadığımız bir işgal var. Ve bu işgal öyle böyle değil! Maskara olan bu sefer biziz diyorlar.

Bunları duyan var mı?

Ya da dikkate alan?

Yahut biz ne yapıyoruz böyle diyen?

Kendi insanımıza bu yaptığımız git gide haksızlığa dönüşmeye başladı diye düşünenler var mı?

Hoşgörü şehri olduğumuz kesin!

Kendi insanımızın nasibine o hoş görüden düşen ne var?

Bu sorunun cevabı yok!

*****

Ben bu şehrin insanı değil miyim? Ben buralı değil miyim? Bu şehirde doğmadım mı? Bu şehirde okumadım mı, büyümedim mi? Bu şehirde yetişmedim mi? Eşim dostum, komşum, arkadaşım bu şehirde yaşamıyor mu?

Artık kendi şehrimi tanıyamıyorum!

Benim şehrim diyordu ya büyüklerimiz!

Elbette senin şehrin amma diyorlar!

Onları da hoş gör!

Onlara da müsamaha göster!

Hem öylesine hoş gördük, öylesine müsamaha gösterdik ki, on bir yıl geçti!

Kendi şehrimizde artık biz yabancılık çekmeye başladık diyenler de bizim insanımız!

Bize sığınanların gölgesinde yaşayanlara döndük diyenler de!

Gücümüze giden, bütün bu olan biteni gören yok mu, bilen yok mu, duyan yok mu noktasında!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Erol Sunat Arşivi
SON YAZILAR