HAFAKAN BASMA HİKAYESİ!
Uzun uzun zaman önce, memleketin bir şehrinin ahalisi zerrece sıkıntıya gelemezmiş. Daha ileriye gidilince de, üzerimize fazla varılmaya, bizi hafakanlar basar, fazla varmayın üstümüze diye de, kendilerine hafakanı kalkan ederlermiş.
Hele ki, şöyle yap, böyle yap denildiğinde açarlarmış isyan bayraklarını.
Sadece bu şehir mi?
Memleketin diğer şehirleri, kasabaları, nahiyeleri ve de köyleri de, bu şehirden aşağı kalmazlarmış!
Hatta bu şehri fersah fersah geçerler imiş.
Memleketin ve şehrin güngörmüşleri,
Allah etmeye, bu memlekete,
Bu şehre şifası zor bulunan hastalık gibi bir musibet isabet ederse,
Bu insanlar şifaya da isyan eder,
Şifa ya da rest çeker derlermiş!
Şehrin ahalisi iyiymiş, hoşmuş amma;
İnatlaşma üzerine,
İddialaşma konusunda,
Hele ki zıtlaşma da,
İkna olmayan, ikna olmaya yanaşmayan yapılarıyla,
Söz dinlememe üzerine,
Kavli karar eyler bir havada imişler
Senenin birinde, hiç beklenilmeyen bir şekilde memlekete bir salgın tebelleş olmuş.
Öyle bir illetmiş ki, çaresi yok, devası bulunmaz, şifasını ise bilen yokmuş!
Öyle böyle bir salgın değilmiş.
Şifahaneler, şifacılar, hekimler tedbir şarttır demişler.
Ya alınan bu tedbirlere uyulur,
Yada ahali acı çeker,
Maazallah can kayıpları çok olur diye uyarılarda bulunmuşlar.
Hele ki demişler, küçük çocuklar filan sokaklarda dolaşmaya…
Yaşı kemale ermiş, 65 yaştan ziyade olan kadın-erkek ahali onlar dahi kesinkes göz önünde bulunmayalar!
Demişler demesine de, kime demişler?
Ahaliden genç bir adam salgın-malgın da neymiş, zaten hafakanlar bastı diyerek almış iki küçük çocuğunu, şöyle bir dolaştırayım babından çıkmış dışarı.
Yavrucaklar bunaldı, bizde fena sıkıldık, ne olmuş yani az biraz hava alsak deyu için-için kendini de haklı bulurmuş!
Tam bir sokaktan geçerken, karşıdan gelen yaşlı bir zat, dur efendi demiş, hadi kendine acımadın, şu küçücük biçarelere de mi, acımazsın?
Adam kızmış, köpürmüş.
Sana ne demiş, çocuklar benim değil mi, ben senin kadar bilmez miyim, neyin ne olduğunu, dua et, babam yaşında adamsın, var git işine, adamın asabını bozma!
Tartışmalar öyle hararetlenmiş ki, bir öteki sokaktan duyulmaya başlamış!
Bunun üzerine, o sokaktan, bir diğerinden, bayağı bir yığın insan sarmış etraflarını.
Öyle bir kalabalık oluşmuş ki, mikroplar tam istediğimiz gibi diyerekten ellerini ovuşturup, balıklama dalmışlar kalabalığa!
Bu sırada ahali, genç adama, kendine gel demişler, bu arif ve güngörmüş adam senin iyiliğini düşünürde konuşur, kendine gel!
İleri geri konuşmalar artıkça artmış,
Her kafadan sesler ve tabi ki tansiyon yükselmiş,
Tartışma ayyuka çıkınca şehrin asayişinden sorumlu görevliler koşup gelmişler.
Nedir meseleniz diyerekten!
Adam, kim çağırdı sizi demiş, çocuklar benim arkadaş, dışarı çıktıysam ben çıktım, kararsa benim kararım, bir asmadığınız kaldı, hafakanlar bastıysa, ne yapayım?
İki dolaşıp varacağım haneme, o yasak, bu yasak yeter be!
Oradan biri, evladım demiş, hem sen, hem de bu yavrucaklar ölümle yüz yüze kalıyor, gel inat etme!
Adam inadından vazgeçmemiş.
Ölürsek biz öleceğiz demiş, sen ne karışıyorsun?
Asayişten sorumlu görevliler, adamı gönderirlerken, birde bakmışlar ki, yaşları kemale ermiş, yaşı yetmiş ve üzeri bir yığın insan meydanda.
Hadi bu adamı anladık demişler, yapmış bir hata, ne kendine acır, ne de çocuklarına…
Sizin derdiniz ne?
Siz neden ayaklanıp, çıktınız sokaklara, hem de bu yaşta?
Biri demiş ki, evladım, benim evim aha şuracıkta, karşı komşuyu gördüm, indim aşağıya… Laf aramızda dilimiz şişti, az biraz yarenlik ettik fena da olmadı hani, değilse hafakanlar basacaktı!
Bir diğeri, ekmek alacaktım bakkaldan demiş, bu kadar da yasak olmamalı. Kim alacak ekmeğimizi?
Görevli, biz babam demiş biz, bütün gün dolaşırız, pencereyi açıp, bana iki ekmek al desen almaz mıyız, elimize mi değecek?
İhtiyar, alırsınız tabi de demiş, malum iki adım yer, hem ayaklarımız bir açılsın dediydim.
Bir başkası, daral geldi evladım demiş. Hafakanlar bastı teyzenle beni. Attık kendimizi kapının önüne…Sonrada o densizi, edepsizi, laftan, sözden anlamayan o kendini bilmezi gördük. Almış yanına biçareleri…
Görevli tamam da demiş, o yanlış yapmış belli de, sizin yaptığınız ne?
Birde tanıdıklarınızla, komşularınızla el sıkışır, kucaklaşır hasbihal edersiniz, size yazık değil mi, eğer içinizde hasta biri filan var ise, yeminle hepinize yazık olur, girin evinize, çıkmayın bir daha dışarı!
Yaşlılardan biri;
Yok arkadaş demiş, bunlarda hiç anlayış kalmamış, hoşgörü filanda hak getire, bazen göreceksiniz, bazen de görmezden geleceksiniz evladım. Bu iş bu kadar zor mu?
Görevliler demişler ki,
Tellalları hiç dinlemediniz mi?
Mahallelerde, sizlere bunları anlatmadık mı?
Bu tedbirlerin sebebi hikmeti,
Görünmez bir mikrobun insan bedenini esir alması,
Esir alınan bedenlerin yakın mesafelerde konuşmalardan el sıkışmalardan,
Sarılmalardan bir diğer bedene geçmesi,
Ondan ona derken, bir insandan onlarca insana bulaşması diye anlatmadık mı?
Bu arada mikroplar demişler ki, güzel anlatıyor, anlatmasına da, bu ahalide bunları duyacak kulak yok, ortam tam bizlik, ne mi diyelim? “Mikropların gücü adına” diyerekten ondan ona bulaşmış geçmişler!
Görevli devam ediyormuş anlatmaya;
Mutlaka tedbir alına, alınan tedbirlere uyula demedik mi?
Evden dışarı adım atılmaya, insan insandan en az iki adım mesafesi uzak durula,
Kalabalıklardan kaçıla, bedenin mukavemeti sağlana!
Bu sinsi, gözle görülmez, elle tutulmaz garabet, karşına alıp konuşulmaz!
Nerden geldin?
Maksadın ne diye sorulmaz, bu mikroba karşı akıllı oluna demedik mi?
Şifahaneler tedbir almayan insanlarla dolu demedik mi?
Ahaliden ölenler var, aman kendinize dikkat edin diye söylemedik mi?
Şehir şehire, ahali ahaliye, hafakan basan hafakan basana, görevli görevliye, mikrop mikroba benzer demişler.
Bir kıssadır anlatılan, her kıssadan hisse alına, ders çıkarıla, gönül koyulmaya…
Sürçü lisan eylediysek affola…
Daha sonra, çok güzel hikayeler anlatırız inşallah.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.