Hızır Tabiatlılardı Onlar!
Bu dünyaya garip gelip, garip gittiler! Onlar herkesi sevdi, herkese koştular da, yine de hak ettikleri ölçüde sevilmediler!
Sevenler sözde sevdiler. Onlarla işi biten, selamı dahi dil ucuyla verdi geçti.
Gerçek sevenleri vardı elbet…
Kiminin bir elinin parmaklarını geçmeyecek kadar…
Kiminin iki elin parmakları kadar!
Bazılarının ise görünmez, bilinmez sevenleri vardı.
Onların yanına gelmeseler de, onların yanında görünmeseler de,
Onları ne unuttular ne dualarını eksik ettiler!
Dışarıdan garip, kalender, kendi halinde göründü hep bu insanlar.
Lakin, onları her zaman, yardıma ihtiyacı olanların yanı başında gördük.
Kalenderlerin kapısını, çalması gerekenlerden çok önce onlardan başkası çalmadı.
Ne zaman geldiler ne zaman duydular ne zaman koştular diye hayret ettik!
O gün o hayret ettiğimiz anı unuttuk!
Derdi olanın dermanını onlardan başka arayan olmadı!
Onların yaptığını herkes yapıyor, büyütecek ne var diye, dudak bükenler oldu.
Oysa o dudak bükenlerin, onları için için kıskandığını, haset ettiğini en yakından bilenler dahi az görmezden gelmediler!
Onların insanlar için yapmış olduğu fedakarlığın onda birini bile yapmayanlar, o insanlara tercih edildi defalarca…
Oysa onlar, saygılıydılar,
Güler yüzlüydüler.
Hiçbir zaman iki yüzlülük yapmadılar, yalan söylemediler,
Doğru bildiklerini söylemekten çekinmediler.
Hallerinden hiç şikayet etmediler.
Gösteriş yapmadılar,
Adam gibi adamdı her biri amma, bizlerde ne onları anlayabilecek feraset, ne de görecek göz vardı!
*****
Egoları yoktu, gurur ve kibir yanlarına sokulamadı.
Birçoğunu ne aileleri, ne de çoluk çocuğu anlayabildi!.
Keşke, onlarda var olan gönül zenginliğini görebilselerdi.
Bu insanlar, birer birer bu dünyadan gidiyorlar!
Yarım mumla arasak bir tekini dahi bulamayacağız!
Üstelik yaşarken onların kıymetini hiç ama hiç bilemedik…
Onların çeyreği bile etmeyenlerin kapısından ayrılmadık.
Üstelik o atıp-tutan, hava atan, gösteriş yapan insanlar geldiklerinde ayağa kalktık.
Bizlerle çay, kahve içenleri anlata anlata bitiremedik de,
O insanların çay ikram ettiklerinde, içesim yok,
Bugün çok çay içtim,
Başka zaman diye geri çevirdik!
En olmaz insanların uzattığı ellere, ellerimizi uzattık, ellerinden tuttuk da, tutmamız gereken elleri tutmaya hiç niyetlenmedik!
Bugün çok pişmanım demek, keşke diye başlayan cümleler kurmak, gidenleri geri getirmiyor.
*****
Hep yaygaracıların,
Hep olduğundan fazla gözükenlerin,
Uluorta konuşanların,
Küfürbazların,
En sonra söyleyeceğini en önden söyleyenlerin,
Bu işleri medeni cesarete,
İçinden geldiği gibi konuşuyor gerekçelerine dayandırıp kılıfına uyduranların,
Hep öne çıkmak için insanların omuzlarına basanların gözümüzde değeri oldu!
İsimsiz kahramanların, birçok meseleyi hiç kimseye duyurmadan halledenlerin ne adını anan oldu, ne tanıyanı, ne de soranı, arayanı!
Problemi çözer gibi davrananlar el üstünde tutuldu da, çözenler gölgelerde kaldı, görmezden gelindi her nedense…
Nankörlüğümüz, vefasızlığımız, kadirşinas olamama özelliğimiz her haliyle sırıtıp durdu da, aklımız başımıza gelmedi!
Oysa bir çok çözülmez sanılan meseleyi en gösterişsiz, reklamsız, duyurmadan, sağda-solda anlatmadan çözen insanlardı onlar, ilaç gibi gelmişlerdi imdat bekleyen insanlara…
Çare arandığında, hiç beklenmeyen anlarda ortaya çıktılar hep!
Hani Hızır gibi yetişti denir ya, aynen öyle…
Bu insanların kıymetini ne zaman anladığımıza gelince…
Ancak öldüklerinde, yani iş işten geçtiğinde!
*****
Hızır nasıl görünmez, öne çıkmaz, geldiğini, yardım ettiğini kimseye duyurmaz, bildirmez, göreni bileni, tanıyanı, tarif edeni olmaz derler ya…
Bu insanlarda, teşbihte yada temsilde hata olmasın Hızır tabiatlı olarak anlatıldılar…
Onları da, kimse bilmez, kimse tanımazdı, tanınmaktan, bilinmekten uzak dururlardı!
Bilenin Allah razı olsun dediği, bilmeyenin, görmeyeninde, ardından dualar ettiği, dualar gönderdiği insanlardı onlar!
Bir hayır işlediklerinde, reklam yaptıklarını, yaptırdıklarını, şunu yaptım, bunu yaptım diye kendini sağda-solda anlattırdıklarını, görgüsüzlük yaptıklarını, şımardıklarını ne gören oldu ne duyan!
Parada-pulda, malda-mülkte gözleri olmadığı gibi, dünya malına meylettiklerini de kimse söyleyemedi.
Onlar insanların içini ısıtan, iki eli kanda olsa, yardıma ihtiyacı olanlara koşan,
Düşene el uzatan, düşeni yerden kaldıran,
Hastanın yanı başında, yakınını kaybedenin teselli edeni,
Aşı-ekmeği olmayanı arayan bulan, onlara ulaşan, yarasına merhem oldular hep…
Hemen hepimizin tanıdığı böyle insanlar vardır.
Bir de duyarsınız ki, onlardan biri yaşarken olduğu gibi sessiz sedasız ayrılmış gitmiş bu dünyadan…
İçimize bir sızı çöker.
Bazılarımız, paylaşmaya çalışır sayfasında…
Hakkında birkaç güzel cümle yazar tanıyanlar, bilenler!
Yunus Emre’nin dediği gibi, “Bir garip ölmüş diyeler / Üç günden sonra duyalar / Soğuk su ile yuyalar / Şöyle garip bencileyin” misali bu dünyadan geçip gidenlerdir onlar.
*****
Sağlığında sağlıklarında kimlerin kıymetini bildik ki…Her cenazede sözler verip, ertesi gün unutan, bir başka cenazede, tekrar hatırlayan, tekrar unutan ve bunu hep yapan anlaşılmaz bir tutum ve davranış içerisinde olmuştuk. Korona geldi, adam seçmeden haddimizi bildirdi her birimize!
Adeta dedi ki, siz kıymeti bilineceklerin değil, kıymeti bilinmeyeceklerin peşinde koşup durdunuz bunca yıl! Anlayana sözüm yok, anlamayana da uğurlar olsun. Basireti bağlanmışa ölümde çare olmuyor dedi geçti…
Korona sahte dostlarımızın, sahte arkadaşlarımızın, içten pazarlıklı olanların, yüzümüze gülüp arkamızdan iş çevirenlerin, sırtımızdan vuranların, amiyane tabirle tepe tepe kullananların, boyasını da, foyasını en net bir şekilde ortaya döktü, hatta herkes görsün diye meydana saçtı.
Bu sınanma sonrasında, çok ah , vah eden oldu!
En çokta, anlaşılması gerekenleri nasıl ve neden anlayamadıklarına yandı insanlar!
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.