İş güvenliği!
İş güvenliğinde hala Dilaverpaşa Nizamnamesinde miyiz?
Soma faciasının ilk şokunu atlattıktan sonra nedenler, tedbirler, iş güvenliği ile ilgili konuşmaya başladık. Atalarımız “taş yiyen baş akıllanır” deseler de bizim başımız bu maden faciası taşını yiye yiye sersemleşmiş olacak ki hala maden ocaklarının iptidai koşullarda üretim yaptığını konuşurken buluyoruz kendimizi…
Pozitif bilimlerde ilerleyen Avrupalılara öykünürken “Elin gavuru yapmış” demekten kendimizi alamayız ama yine olduğumuz yerde sayar, felaketleri, faciaları çabucak unutuveririz. Avrupa ülkelerinde özellikle son 30 yıldır iş sağlığını konu alan, bu konuda uzmanlaşanların bilgi düzeyine ve profesyonellerin performansına odaklanan değişiklikler ve ilerlemeler gerçekleştirilmiştir. Türkiye’de iş güvenliği ile ilgili son yıllarda bazı iyileştirmeler yapılsa da eksik kalındığını ne yazık ki iş kazaları yaşandıkça görüyor, sonra unutuyoruz. Ülkemizde kişi başına düşen hekim sayısının azlığının doğal sonucu olarak işyeri hekimliği de istenen düzeyde değil. Rakamlarla anlatmaya çalışırsak; Normal nüfusta günde 35 kişide 1 vatandaş poliklinik hizmeti almaktadır. İş yeri hekimliğinde ise 130 kişide 1 kişi poliklinik hizmetine başvurulmaktadır.
DİLAVER PAŞA NİZAMNAMESİ
İş sağlığı ve iş güvenliği ile ilgili çalışmaları inceliyorum birkaç gündür. Her nedense iş sağlığı ve iş güvenliği ile işçilerin daha verimli çalışmasını sağlayacak tedbirler birbirine karışmış. Akademik bir çalışmada, iş sağlığı ve iş güvenliği tedbirlerinin köleci toplumlardan eski Roma’da bile gözlendiği, Herodot tarihinde bile işçi sağlığı ile ilgili tedbirler olduğuna değiniliyor. Herodot Tarihi’ni açıp ilgili bölümü buluyorum, diyor ki; “..Çalışanların verimli olabilmesi için yüksek enerjili besinlerle beslenmeleri gerekir.”
İşçi sağlığı ile ilgili hazırlanan tezleri, makaleleri okudukça görüyorsunuz ki, ortada işçi için tedbir falan yok, sadece işçiyi nasıl daha çok ve verimli çalıştırırız var…
Çalışanların iş yeri ortamından kaynaklanan hastalıklara ilk dikkati çeken ise İtalyan Bernardino Ramazzini olmuştur. “Bir hastanın evine gittiğinizde ona neresinin ağrıdığını, ne zamandan beri hasta olduğunu, barsaklarının düzenli çalışıp çalışmadığını, son günlerde ne tür yiyecekler yediğini sorarsınız. Bu sorulara bir soru daha eklemek isterim. Hastaya ne iş yaptığını da sorunuz” önermesi dikkat çekicidir ve meslek hastalığı kavramının tıp dünyasında ön plana çıkması noktasında çok değerlidir.
Türkiye’de bu anlamdaki ilk düzenleme olarak 1865 yılında yayınlanan Dilaver Paşa Nizamnamesi dikkati çekiyor. Ne yazık ki Dilaverpaşa Nizamnamesi de işçiyi korumaktan çok, üretimi artırma amacına yöneliktir. Tıpkı son zamanlardaki modern deyimle “verimliliği artırma amacına…Çünkü Verimliliği artırmak adına artık az adamla çok iş hedefleniyor.
İŞÇİ SAĞLIĞI MI, VERİMLİLİK Mİ?
Zonguldak kömür havzasında kömür üretiminin başladığı 1848 yılından 1865’e kadar işçi-işveren ilişkileri örf ve adetlerle idare ediliyordu. Asıl amacı üretimin artırılması olsa da havzada ilk olarak işçi ve işveren ilişkisini düzenleme ihtiyacını Dilaver Paşa duyurmuştur. O dönem, 100 maddelik Ereğli Maden-i Hümayun İdaresi Nizamnamesi hazırlanmış, bu nizamname ile Dilaver Paşa, kömür havzası ile ilgili olarak hukuki, idari ve teknik konularla birlikte işçi ve işveren ilişkilerinin düzenlenmesine çalışmıştır.
Dilaver Paşa Nizamnamesi üretimi artırmış fakat nizamnamesindeki sosyal tedbirlerin uygulanması pek mümkün olmamıştır. Tıpkı günümüzde “verimliliği artırıcı” düzenlemelerin kusursuz uygulanıp, iş güvenliği ile ilgili denetimlerin yetersiz kaldığı gibi…Dilaver Paşa Nizamnamesi’nin tüm maddelerini buradan yazacak değiliz fakat okuyup günümüzle kıyaslama yaparsak; çalışma saatlerinin o zaman 10 olarak belirlendiği, zorunlu çalışmanın senede 6 ay olduğu, hastalanan işçiyi muayene ve tedavi etmek için işverenin işyeri hekimi bulundurma zorunluluğu ilk etapta dikkati çeker.
Soma faciasının yaşandığı madenin sahibi iş adamı Alp Gürkan’ın bir röportajında okuduğum şu satırlar “verimlilik hırsı”nın acısını işçiden tarihte olduğu gibi bugün de nasıl çıkardığını gösteriyor: “Türkiye Kömür İşletmeleri Soma’da kömürü kendisi çıkarırken tonunu 130-140 dolara mal ediyordu. Biz ihaleye girip tonunu 23.80 dolara çıkarma taahhüdü verdik, başardık.” Verimlilik kelimesinin sihrinin 1800’lü yıllardan bu yana nasıl tıkır tıkır işlediğini gördük. Hayırlı başarılar Bay Gürkan…
Maden işçilerine yönelik ilk düzenlemeyi 1865 yılında Dilaver Paşa gerçekleştirmiştir. Dilaverpaşa Nizamnamesi, işçi ve işveren arasındaki ilişkileri düzenler, verimliliğin artmasına yönelik tedbirleri içerir.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.