Kadının beyanı esas mıdır?
Kadınlarımız, bizim varlık sebebimiz… Toplumumuzun en önemli parçası… Anamız, bacımız, kızımız, kısrağımız… Cennet ayaklarının altına serilecek kadar büyük bir kıymete haiz olan değerlerimiz... Öğretmen, eğitici, rol model… Yuvayı kuran dişi kuştur kadınlarımız…
O nedenledir ki toplumun özünü oluşturan aile yapısının var ve güçlü olmasındaki en önemli etken kadınlarımızdır.
Öyle olaylara şahitlik ediyoruz ki, kadınlarımızın bütün bu vasıfları yok sayılıyor. O büyük değer, yerle yeksan edilebiliyor.
Hiç yakışık almasa bile kadınlarımızın isimleri şiddet kelimesiyle birlikte anılıyor zaman zaman…
Bu şiddet olaylarının artmasına ya da var olan düzeydeki şiddet olaylarının daha çok göz önüne çıkmaya başlamasına bağlı olarak kadını korumaya yönelik ülkemizde ciddi adımlar atıldı.
Fayda sağladı mı, sağlamadı mı orası tartışılır. Ama henüz yolun başında olduğumuz birtakım düzenlemelerin kadınların her şeyden önce hürriyetini, kişilik haklarını ve hayat haklarını koruma konusunda etkili olduğunu görüyoruz.
Kadına özgürlüğün yolunun erkeğe uygulanacak yaptırımlardan geçtiği gibi bir algı da bu süreç içerisinde ne yazık ki oluşuyor.
Çünkü iki paydaş var, biri kadın biri erkek. İki kutup var biri şiddet gören, biri şiddet gösteren.
Şiddetin her türlüsüne karşı bir birey olarak ölçeğim, Peygamber Efendimiz’in Veda Hutbesi’ndeki ‘Kadınlar size Allah’ın birer emanetidir’ sözüdür. Emanete hıyanet etmek de Müslümana yakışmadığı gibi, münafıklığın da en belirgin alametlerindendir.
Kadına verilen değerin özünde aileyi ve toplumu koruyabilmek, ahlaki kuralları yaşatabilmek yer alıyor aslında. Yani kadınını koru ve gözet ki, kendini, neslini, özünü ve mayanı korumuş ol…
Mensubu olduğumuz İslam dini aslında kadınla ilgili söylenecek her şeyi söylemiş, kuralları, kaideleri ortaya koymuş…
Ancak dönemin yasaları ve Medeni Hukuk da kadını korumaya yönelik belli başlı şartlar koymuş ki kadına yönelik herhangi bir haksızlık ve şiddet durumunda bu suç sayılsın, yaptırım uygulanabilsin.
Bu çerçevede 2017 yılında olay biraz daha uç noktalara taşındı ve ‘Kadının beyanı esastır’ diye bir şey ortaya atıldı. Yani ihtilaflı bir durumda, kadın ne söylemişse salt gerçek kabul edilecek, erkeğin sözünün hiçbir kıymeti olmamış olacak.
Kadını korumak adına güzel bir adım olarak görülse de hak ve adalet dengesi açısından içinde birçok sıkıntıyı barındırdığını da görmek lazım.
Bir avukat büyüğüm ile bu konu üzerine konuştuğumuz zaman bana, “Ofise gelirken ya da ofisten ayrılırken asansör kullanmak zorunda kalıyorum. Asansörün kapısını açtığım zaman içeride bir kadın varsa ve yalnızsa kesinlikle o asansöre binmiyorum. Ben asansördeyken bir kadın asansöre binmişse ve üçüncü bir şahıs asansörde yoksa inmek durumunda kalıyorum. Zira ortada hiçbir şey yokken, beni taciz etti demesi, yaka paça derdest edilmem için yeterli” diyerek kadının beyanını esas alan bu yaklaşımın sıkıntılı tarafını izah etmişti.
Kadının beyanını esas alan düzenlemenin kör, topal ya da aksak yanlarına en güzel örneklerinden birini yine bir kadın verdi dün…
Çumra’da hırsızlık zanlısı olarak yakalanan kadın, kendisini yakalayan vatandaşları tehdit ediyor. Hem de neyle?
“Bakın etrafımdan çekilin, bırakın beni gideyim. Jandarmayı, polisi arar, şikayet ederseniz beni taciz ettiler diye beyanda bulunurum” cümleleriyle.
Sığınağı ne?
Kadının beyanı esastır!
Tabi bu cümlelerle tehditler savuran hırsızlık zanlısı kadın serbest bırakılırken, mahalleden bir kişi gözaltına alınmış.
Ne olmuş oldu?
Kadının beyanı değil, hırsızın beyanı esas alınmış oldu.
Gün gelecek arsızın da beyanı esas alınmış olacak, soysuzun da beyanı esas alınmış olacak.
Belki bunları söyledim diye bazı kadınlarımız bana kızacak ama önemli olan kadının beyanını esas almak değil, insan olanın beyanını mizana koyup doğruyu aramak.
Cuma’nız hayrola…
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.