KONYA; SANKİ BİR HATTATIN ESERİ*
Konya’ma “sanki bir hattatın eseri” yakıştırmasını yapan yazar, çok dilli çevirmen, yayıncı Arjantin doğumlu halen Kanada vatandaşı Alberto Manguel.
Ahmet Hamdi Tanpınar 1946 yılında ilk basımı yapılan “Beş Şehir” kitabında Konya’yı da anlatır. Çarbağ suları, Meram bağları, Sahib Ata,Sultan Hanı, Sadrettin Konevi Dergâhı, cephesini tiftikten dokunmuş büyük Sultan çadırına benzettiği İnce Minare, Konya Lisesi, Karatay Medresesi, Alaaddin Camii, Kubââbâd, Konya İç Kalesinden söz eder. Kentim için kullandığı “Kendini gizleyen esrarlı güzellik”, sağlam ruhlu, kendi başına yaşamaktan hoşlanan, dışarıdan gösterişsiz, içten zengin Orta Anadolu insanı” benzetmeleri yazarın tasvirleri. “Eski Konya çarşısı ve zanaatkârlarının ahi olduğu” kitaptan kısa alıntılarım. Yazar “bir başkent daima başkenttir; ne kadar susturulursa susturulsun yine konuşur” sözleriyle tanımladığı kentimde kervansaraylar ve kaleleri “bozkırın yalnızlığında karşınıza birden bire binbirgece büyüsüyle çıkan eserlere benzetmiş. İnce Minare kapısının taş işçiliğini “Yasin ve Sure-i Feth sanatlı gerdanlık” şeklinde özetlemiş. Konya folkloru ve İç Anadolu Türküleri de kitabında övgü almıştır.
2016 yılında birinci baskısı yapılan ve İngilizce orijinalinden Türkçeye çevrilen “Tanpınar’ın İzinde Beş Şehir” kitabında Alberto Manguel Konya’mı yeniden tasvir etmiş. 200 yıllık New York’un yanında en az Milattan Önce üçüncü bin yıldan beri meskun kentimi elbette farklı bulmuş. “Kesintisiz mavi ufuk Konya ve etrafındaki araziyi kusursuz çember şeklinde çevreliyor” “olağanüstü çini ve sırlı seramik koleksiyonu barındıran müze Karatay Medresesi” tasvirleri kullandığı yazısında yazar İnce Minare taş kapısını kıyaslayabilecek herhangi bir şey bulamadığını ifade etmiş. Mithat Tirit Lokantası ve dünyanın en iyi simidiyle tanıştığını belirttiği Kağnıcıoğlu Pastacılık Fırını da kitapta yer almış. Konya Lisesi’nde Anadolu usulü resmi kibarlık ve kusursuz görgü ile karşılanma, mükemmel İngilizce konuşan öğretmen ve öğrenciler, Hiç Otel, Çatalhöyük, Sahip Ata Camii’nde görev yapan temizlikçinin “burayı temiz tutarım, para almam” sözleri yazarın yer verdiği bazı diğer konular.
Alberto Manguel kitabında, “Konya sadece dini mimari, Mevlâna, görkemli camiler, insanları dünyevi kaygılarını bırakıp yukarı bakma konusunda uyaran zarif minarelerden ibaret değil; Konya Türkiye’nin geri kalanı için maneviyata gösterilen ihtimam ve tefekkür hayatını çağrıştırır” ifadelerine yer vermiş. Kitapta Karatay İlahiyat Okulu kurucusu Celaleddin Karatay’ın tevazu nedeniyle kendi yaptırdığı yeri hiç ziyaret etmediği, sadece bir kez görmek için yola koyulacak cesareti bulduğu ancak daha kapıya yaklaşmadan hissettiği şeyin kibir olmasından utanarak geri döndüğü de anlatılmış. (günümüzde hayvan yalağını törenle açan valilerin kulakları çınlasın. AÖ)
Yazar Konya’ma “sanki bir hattatın eseri” ifadesini kullanmış. Bence Kadim başkentin yöneticilerine de Konya’mın geleceğini sanki hattat eli değmiş gibi planlamak yakışır. Böyle bir sorumlulukları var başta Sn. Akyürek’in. “ II. Kılıçaslan köşkünün koruma altına alınması, çevre düzenlemesi ve arkeolojik kazının devamı” çalışmasını merak ve endişeyle bekliyorum. Merakım maalesef bir Konya klasiği olarak gecikmeli ve ikinci ihale ile başlanılan restorasyon ve düzenlemenin manevi mirasa lâyık yapılıp yapılamayacağı. Endişem ise bu tür restorasyonların ülkemde uzmanlara “keşke yapılmasaydı” dedirtecek kadar kötü örnekleri olması. Yüklenici firmada sadece bir arkeolog bulunması yeterli şart; ihaleyi veren Belediyede ise sanat tarihçisi bulunmayışı ülkemde birçok eserin kaybı ile sonlanıyor maalesef. Umarım bu sefer örnek olacak bir çalışma yapılır. Başkanlarımın köşkün yurtdışına kaçırılan ve çeşitli müzelerde sergilenen özgün parçalarının kentime geri getirilmesi için de çalışma yaptıklarını düşünmek istiyorum. Saygıyla.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.