Erol Sunat

Erol Sunat

Konya’nın Meselesi Konya’da Çözülmeli!

Konya’nın Meselesi Konya’da Çözülmeli!

Bu şehrin her ne meselesi varsa, her daim Konya dışında çözülmek zorunda mı? Sözüm ona açıkgöz geçiniriz. Görmediğimiz, bilemediğimiz bir şey yoktur diye övünmekten de geri kalmayız.  Lakin, görmek ve bakmak arasındaki o ince çizgiden olabildiğince uzak durmayı kâr sayarız kendimizce!

Eskiler bu duruma “Köristan’da yaşamak” demişler. Yani bakarkörler diyarında yaşamak!

Bakıyoruz, görüyoruz ama görmek işimize gelmiyor. Hırsların akılların önüne geçtiği durumlarda, soluğu çözümün olacağına inandığınız yerde alırsınız derler ya…

Bu şehirde biz bize problemimiz her neyse, çözemiyoruz.

Bize bir arabulucu,

Bize bir sorun çözücü,

Bize bir araya girici,

Bize bir ikna edici lazım diye düşüyoruz yollara…

Temsilde hata olmasın, aranan kan bulunduktan sonra, ne iyi etmişiz de gelmişiz, meselemizi çok şükür çözdük diyorlar.

Neresi orası?

Ankara…

“Ankara, Ankara güzel Ankara / Seni görmek ister her bahtı kara / Senden yardım umar her düşen dara / Yetersin onlara güzel Ankara” denmiş mi, denmemiş mi?

Sonrada övünerek diyoruz ki…

Büyüklerimiz bizi Ankara’ya çağırdılar. Bir araya getirdiler. Mesele çözüldü, tatlıya bağlandı.

Halbuki bu şehirde de çözülebilirdi. Biz aramızda bu konuyu çözdük diye el ele vererek de Ankara’ya gidilebilirdi.

Demek ki öyle tadı çıkmıyor!

 

KONYA USULÜ KONJONKTÜR!

Şimdi soralım…Konya devamlı dışarıda derlenip toparlanmak zorunda mı? İllaki birilerinin gelip elimizden tutması, ne derdiniz var diye sorması, niye yakanıza küstünüz diye yüzümüze bakması mı lazım? Çünkü, demezse, sormazsa halimiz kül, kara yaslara bürüneceğiz, halimize bakmadı, görmedi, ne derdiniz var diye bir kere bile sormadı diye içimize kapacağız. 

Sordukları andan itibaren de, yüzümüzde güller açacak, dökeceğiz ne derdimiz varsa…

Böyle yapmak zorunda mıyız?

Kendiliğimizden bir araya gelemiyor, toparlanamıyor gibi bir duruş sergiliyoruz.

Büyüklerimiz bakıyorlar ki, bunların meselesi her neyse kendi aralarında çözmelerinin ne imkanı var, ne ihtimali.

Gelin bakalım bizim yanımıza diyorlar.

Çağrı gelince de, yelkenler iniyor, Ankara’dan çağırdılar diye etekler zil çalıyor, duyurulmadık yer kalmıyor, daha yolun yarısında, meselenin yarısı halloluyor. Ankara’da ise, sulh olunacak makamdan içeri girince meselenin kalan yarısının yarısı daha hal yoluna giriyor. Geriye kalan çeyreği ise yanına varılanlar tarafından çözülüyor.

Galiba, biz bu gidişleri, bu çağırmaları, bu ilgi ve alakayı seviyoruz.

Onun içindir ki, Konya dışına çıkmadan olmuyor.

Bunun adına Konya usulü konjonktür demek daha doğru…

İlahi konjonktür!

Tut kolumuzdan…Çevir yolumuzdan…Vazgeçir şu huyumuzdan…

Birlik ve beraberlik türküleri söylet bize de, kendi meselemizi kendi şehrimizde çözelim artık!

 

ANKARA’NIN BAĞLARI BÜKLÜM BÜKLÜM YOLLARI!

Pandemi dönemine kadar, bizden az biraz ileri giden oldu, sivrildi mi, yıldızı parlamaya başladı mı, tuttuk paçasından, çektik aşağıya…Engelledik arkadaşı…Yok öyle, bundan sonra böyle dedik diye de ima yollu anlatılırdı.

Ankara’nın bağları da, büklüm büklüm yolları da gide gele ezberlendi.

Heyet olundu, yollara düşüldü…

Hızlı tren işleri pek bir kolaylaştırdı.

Her gidenin elinde adrese teslim bir dosya.  Gören, duyanda proje filan sandı ama işin aslı, bu dosyalar şikayet dosyası, dedikodu dosyası, kim kime ne dedi dosyası diye tevatür ve rivayet karışık az anlatılmadı.

O günlerden bugüne, niye böyleyiz? Neden böyleyiz? Neden şikayet etmeyi bu kadar çok seviyoruz? Neden birbirimizi desteklemek gibi, destek olmak gibi adımlar atamıyoruz! Diye de çok konuşuldu.

Bakanımız, çekenimiz yok diye en fazla ağlayan şehirlerden biri değil miydik?

Şimdi Bakanımız var, hatta Bakanlarımız var ve sesimiz çıkmıyor. Birde Pandemi dönemi olduğu için, milletin hem dili şişti, hem de şikayetler ellerinde kaldı.

Hiç öyle şey olur mu, bir şekilde ulaştırmışlardır diyenler olabilir.

Ulaştırsalar ne olacak ki?

Gündemin ilk sırasında Korona ve Siyaset var…

Şimdilik kaydıyla, “Ankara’nın bağları büklüm büklüm yolları /Pandemiden dolayı kaldıramıyom kolları”  vaziyetleri var. Giden gitse de, eskisi kadar değil. Ankara ‘da o Ankara değil!

 

GÖZLERİMİZ DÜNYAYI GÖRÜR AMMA…

En fazla şikayeti seven, şikayet etmeye doyamayan il sıralamasında kaçıncı sırada olduğumuz bilen var mı?

Allah’tan açıklayan yok!

Gözümüz bayağı bir açık, hem de ikisi birden…

Bizim gözlerimiz Ankara’yı görür… İstanbul’u görür…Bitlis’i görür.. Van’ı görür…Hakkari’yi görür…Onlar yetmez, dünyada görmediği ülke kalmaz.

O gözler var ya o gözler bir tek yeri görmez!

Konya’yı…

Bu durumda, Konya’yı görmeye zamanımız kalır mı?

Garibim şehre sıra gelmiyor

Ağabeylerin anlattığı şekliyle, kimi birbirini taşlama derdinde, kimi dostlar alışverişte görsün, namımız yürüsün havasında…

Konya’yı kim görecek?

 

KONYA’YI BİZDEN BAŞKASI GÖRMESİN!

Bütün bunlara rağmen, şehrin müteşebbis ve kararlı insanları bu şikayet dehlizinin içinde kendilerine bir yol açıp şehrin ekonomisini de, imajını da, duruşunu da değiştiriyorlar.

Kimseye aldırmadan, çatmadan, cevap vermeden işlerine bakıyorlar.

Şehri, ne zaman görecekleri, fark edecekler belli olmayanlar ise, ben zaman fakiriyim gibi orijinal ifadelerle, meşguliyetlerini ispata çalışıyorlar.

Ne yazık ki o meşguliyetlerinin içinde, sadece Konya yok!

Olsaydı şaşardık diyenleri dinlemek lazım.

Dava, Konya’yı bizden başkası görmesin, bizden öne çıkmasın, söz sahibi olmasın. Büyüklerin yanında onun sözü geçmesin davası. Anadolu siyasetinin artık kesip atılması gereken bir ur haline gelmiş, sen-ben kavgaları ve sizden-bizden diretmeleri…

En çok sevdiğimiz konulardan biri de, “Büyüklerimiz geldiler, aynı kareye girdik, yemekte de beraberdik zaten…Bizim işletmeyi de açtılar bu arada. Pek memnun kaldık.” diyebilmek.

17 Aralıklarda yaşanan manzaranın Konya için olmazsa olmazı bu görüntüler...

Kendi şehrini görmeden, kendi şehrinde ne olup-bittiğine bakmadan, çok ama çok uzaklara ağlayan, yanan ve çareler arayan bir şehir…

Şehrin halini görenlere, anlatanlara içten içe öfkeli, çare arayanlara için için ateş püsküren, çare bulanlara sessiz sedasız çelme takmaya, kulp takmaya çalışan bir yaklaşım.

Mevla görelim neyler, neylerse güzel eyler inşallah…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Erol Sunat Arşivi
SON YAZILAR