Meseleleri mesele etmeme hikayesi!
Uzun uzun zaman önce memleketin birinde her olayı, her meseleyi büyüten, körükleyen, insanların yaşadığı bir şehir varmış. Pişman olsalar da pişmanlıklarını zayıflık ve acizlik olarak alırlarmış.
Şehrin büyükleri, sözü geçerleri meseleleri mesele etmeyin, büyütmeyin, yapmayın etmeyin, yazıktır, günahtır diye çok diller dökmüşler.
Ancak şehrin eşrafından bazı ileri gelenler, sudan bahaneler bulup ortalığı bulandırmaktan geri durmuyorlarmış.
Bu işte mahir olan birkaç adam bulmuşlar, yetmemiş, yabancı diyarlardan fitne ateşi yakmakta mahir, hasetlerin ve fesatların ateşini harlatan, kıskançlıkları en olmaz yerlere vardıran insanlar getirtmişler.
Sonra ne mi olmuş?
Her mesele, içinden çıkılamayan bir hale dönüşmüş.
Sevgi ve saygı kaybolmuş.
Hoşgörü paramparça edilmiş.
İyi niyet, zindanda zincire vurulmuş.
Memleketin Sultanı, bu şehir benim için önemli demiş, bu şehri, bu zehirli sarmaşıklardan kurtaracak birini bulun diye Vezirlerine talimat vermiş.
Aradan aylar geçmiş, Vezirler arıyoruz, bulacağız, diye işleri uzattıkça uzatıyorlarmış.
Sultan bir gece yarısı canı sıkkın bir halde, atmış kendini payitahtın dışına…Bir kervansarayda birileriyle görüşmüş, sonra çıkmış gelmiş sarayına. Çağırmış Vezirlerini. İçlerinden en isteksizine, en iplere unlar serenine sen demiş bu şehrin meselesini çözmek için az uğraşmadın. Gözümden kaçtı sanma. İşte bu yüzden, yarın o şehre gideceksin. Şehirdekilerin kördüğüme çevirdiği meseleleri mesele etme halini kökünden çözeceksin. Sana güvenimde, itimadımda tamdır.
Vezir, baş üstüne Sultanım demiş çıkmış yola. Bir Handa konakladığında, hancı, Vezir hazretleri demiş, şu kendini mesele haline getirmiş şehre gittiğini bilirim. Han’da öyle bir bozguncu, ortalığı birbirine katıcı adam var ki, onun namını, duymuş olmalısınız. Kaç diyarı birbirine kattı. Ben derim ki, bu adamı da yanına al. Vezir çağır hele şu adamı huzuruma demiş, bana tamda öyle biri lazımdı.
Az sonra adamı getirmişler Vezirin huzuruna. Vezir seni duydum demiş. Sen bana hem o şehir de hem de payitahtta lazımsın. Adam Vezir Hazretleri demiş, ben de sizi duydum. Size hizmet benim için şereftir. İzninizle ben sizden önce o şehre gideyim. Şehri sizin için hazır hale getireyim ki, Sultan şüphelenmesin. Sonra ne diyorsanız öyle olacak.
Vezir yanına birkaç adamımı vereyim demiş. Adam kimi verirsen ver Vezir Hazretleri demiş,
Adam ve Vezirin adamları, her meseleyi mesele eden o şehre geldiklerinde, Şehrin kapıları gelenlere açılmış. Şehrin Muhafız başı Vezirimizin adamlarının başımız üzerinde yeri var diyerek, onları şehrin en iyi hanına götürmüş. Muhafız başı, yanınızdaki kim deyince, Vezirin adamı o demiş meseleleri mesele yapmanın piri üstadı. Muhafız başı ver elini öpeyim Beyim demiş, Adam önce demiş kimseyi ürkütmeyeceğiz. Bütün meseleler Vezir Hazretleri şehrin kapısından girinceye kadar çözülmüş gözükecek. Sultan bu işin çözüldüğüne inanacak. Herkes barışacak. Eteğimizdeki taşları döktük diyecek. Bu şehirde bundan böyle kimsenin kimseyle bir meselesi kalmamıştır diye tellal çıkaracağız. Herkesi inandıracağız.
Muhafız başı ya sonra demiş ya sonra ne olacak?
Sonrası mesele değil demiş adam. Adı üstünde mesele, gitmesin suya sele! Kafana takma, iyi olacak hem de çok iyi…
Şehirde suni bir barış olmuş. Dedikodular bitmiş, fitne ateşleri sönmüş, haset ve fesadı harlatanlar ne olacak diye çekilmişler bir kenara.
Üç gün kadar sonra Vezir, maiyetiyle birlikte şehre gelmiş. Şehir öyle sessiz, öyle sakinmiş ki, adeta fırtınadan önceki sessizlik denecek bir havadaymış. Şehirde bütün meseleler bitti, kapandı diye Payitahta ulaklar gönderilmiş, Tellallar çıkartılmış.
Vezir kalmış olduğu handa adamlarını toplamış. Bu kadar sessizlik yeter demiş. Neredeyse ben bile inanacağım. Yarın sabahtan itibaren incir çekirdeğini doldurmayan meseleler dahi öyle büyütülecek ki, herkes bu şehre özenecek, meseleleri mesele yapma ateşini bu şehirde yakacak ve diğere şehirlere taşıyacağız, Öyle meselelerimiz olacak ki, içinden yalnızca bir çıkacağız. Bizden başka çözen olmayacak! Bizde kendimize göre ve kendimiz için çözeceğiz!
Vezir, daha sonra da adamı çağırmış., sana demiş bozguncu diyen var, isyancı diyen var, sevdiğine çok sadık diyen var, işini düzgün yapar, şansa bırakmaz diyen var. Lakin, benim karşıma çok mantıksız bir zamanda çıktın. Sana bir türlü güvenemedim. Onun için yarın sabah bu şehirden ayrılıyorsun. Ayrılmazsan, kellen gider. Adam çıkmış gitmiş Vezirin huzurundan.
Sabah olmuş, Vezir şehirde kargaşa, olay, karmaşa bekliyormuş. Öğleye doğru bulunduğu Handan çıkmış dışarı, şehrin bedestenine varmış. Ne kavga ne gürültü ne de bir iddialaşma, çekişme görmemiş. Üstelik adamları da görünürde yokmuş.
Vezir bazı esnaflarla görüşmüş, şehrin kavgasız gün geçmeyen kenar mahallelerine gitmiş, herkes işinde gücünde, hatta birbirine yardım ediyormuş.
Şaşkınlıkla dolaşırken, yanına Muhafız başı gelmiş. Vezir, ben demiş yanlış bir şehre mi geldim? Bu şehre ne oldu?
Muhafız başı, Vezirim demiş, üç gün kimse kimsenin aleyhinde olmadı, hiçbir şeyi büyütmedi, meseleleri mesele yapmayınca ortada mesele kalmadı.
Devreye büyüklerimiz girdi.
Pişman olanlar, ağlayanlar oldu.
Anlayacağınız biz bütün şehir helalleştik!
Bize barışmak için üç gün lazımmış!
İnanmayacaksınız amma mesele bundan ibaret!
Vezir hadi canım demiş, olur mu öyle şey!
Ne oldu hepinize böyle, her biriniz süt dökmüş kediye dönmüşsünüz.
Başıma kuzu kesilmişsiniz.
Nerede o şehir?
Nerede o yağmurdan nem kapan şehir?
Nerede o burnundan soluyan öfkeli insanlar?
Ben bu işi kim bu hale getirdi biliyorum!
Nerede o bozguncu adam?
Gitti mi?
Muhafız başı, gitti Vezir Hazretleri demiş, en hasım, en düşman, en barışmaz, en uzlaşmaz aileleri bir araya getirdi. Onlarla ayrı bir yerde bir başına görüştü.
Ne dedi ne anlattı ne dedi de ikna etti bilen yok!
Anlatanda…
Sonra herkes meselesini büyütmekten, uzatmaktan ve ısrarından vazgeçti.
Sizin içinde, Vezir hazretleri de gittiği yoldan yol yakınken dönsün, Sultanımız her şeyden haberdar demiş.
Sonra ne mi olmuş?
Şehir şehire, Vezir vezire, Bozguncu bozguncuya, Muhafız başı, Muhafız başıya, Han hana, Hancı Hancıya, ahali ahaliye benzer….
Bir kıssadır anlatılan. Her kıssadan bir hisse alına denmiştir. Bu hikâyede, anlatılanlarla bir benzerlik var ise, tamamen tesadüften ibarettir. Ne kimse gönül koya ne de alınganlık göstere…
Sürçü lisan eylediysek affola…
Bir daha ki sefere daha güzel bir hikâye anlatırız inşallah…
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.