Ne yazalım veya ne yazacaksınız?
Allah’ın adıyla, Resulüne salat ve selamlar getirerek;
Birkaç yıl öncesine kadar Konya’da yayınlanan bir gazetemizde haftada bir kere yazılar yazdım. Şimdi neler yazdığımı pek hatırlamasam da, bazı izleri kalmış ki; “ben bu konuyu yazmıştım” şeklinde hatırıma gelenler oluyor. Bunlar ç ok değişik konular olmalı. İyi niyetle meseleye bakıldığı zaman, etrafımızda o kadar çok sebep var ki yazılacak, olay olmuş ki ondan söz edilecek, insan konu fukaralığı çekmeyecek gibi gelmektedir. İşi yazmak olanların dünyası ve imkanları daha başkadır şüphesiz. Üstelik onların işi her gün yazmak.
Yaşadığımız hayattan yeri gelince bugüne aktardığımız bazı konuların ardından dinleyen kardeşlerimiz; “bu mutlaka yazılmalı” isteğinde bulunurlar. Bu da bize çok tuhaf gelir. Çünkü bunu yazmak bize mi kaldı? Birlikte yaşadığımız insanlar özellikle de yazabilecek olanlar neden yazmadı?. Demek ki yazabilecek olanlar gitmişler. Aynı hal çarşıda, büyük camilerde de geçerli. Sağınızda, solunuzda hiç kimse kalmamış, hep gitmişler. Geçen gün bir Hocaefendi’den duymuştum, “akran ve arkadaş fukarası olma” deyimini. İnsanın yaşdaşları gidince bu hale düşermiş. Allah iyi günler göstersin.
Pusula gazetesi tıpkı Memleket gibi haftada bir gün bir şeyler yazmamız gereken bir yer oldu, öyle arzu edildi. Biz her iki gazeteye de başarı dileyerek bu işe başladık. Allah yardım etsin. Faydalı olmak isteriz, acemiliğin verdiği hatalarımız olabilir. Ama niyetimiz hep sağlam ve iyidir. Eski deyişle halistir. Şehrimiz ve tarihi var, dinimiz ve kültürümüz var, yaşadığımız bir hayat var, çalıştığımız kurumlar eş ve dostlar var. Allah yolumuzu açık etsin, hürmetler ile Hakk’a emanet olunuz.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.