Nusaybinli Hacı Ali
Nusaybinli Hacı Ali, İstanbul Fatih semtindeki kiracısı üç talebe ile daima camide karşılaşırlar. Selamlaşırlar talebeler kendi aralarında ev sahiplerinin bu kadar malı mülkü nasıl kazandığını merak ederler. Bir akşam talebeler ev sahibine, “Müsaaden Olursa Çay içmeye geleceğiz” derler. Hacı Al bey de buyur eder. Talebeler hoş sohbetten sonra Hacı Ali ağanın bu kadar malı mülkü nasıl kazandığını sorarlar.
Ali ağa “anlatayım” der ve anlatmaya başlar: Mardin Nusaybinli bir ailenin en büyük oğluyum. İlkokulu bitirdim. Babam beni bir kunduracının yanına verdi. İki sene sonra annem vefat etti, sonra babam evlendi. Analık evde analık duygusuyla hareket etmeye başladı. Ben on beş yaşıma geldim bir gün babama, “Baba müsaaden olursa ben İstanbul’a gideceğim” dedim.
Babam “peki” dedi. Bana para verdi, bir kervana teslim etti, “Malatya’ya götürün” dedi. Malatya’ya iki günde vardık, param bitti. Tren istasyonuna gittim, orada bir simit ve börekçinin önünde el pençe durdum, son böreği bana getirdi. “Oğlum derdin ne, bir saattir burada ayaktasın” dedi. Ben başımdan geçenleri anlattım. Benim elimden tuttu istasyona götürdü. Bana İstanbul’a bilet aldı biraz da para verdi.
Elini öptüm trene bindim İstanbul’a geldim. Beyazıt’a kunduracılara geldim. Sonunda bir kunduracının dükkânına girdim, “Usta ben senin yanında çalışayım mı, beni yanına alır mısın?” dedim. Usta bana, “adama ihtiyacım yok” dedi. Çıktım iki üç saat dolaştım, kafama yatan olmadı. Gene geldim ustanın dükkanının önüne el pençe durmaya başladım. Akşam oldu usta ar aşıra bana bakıyordu, sonunda beni çağırdı, “Oğlum senin derdin ne, çırağa ihtiyacım yok” dedi.
“Usta senin yanında çalışmak istiyorum” dedim. Usta bir iki dakika düşündü bana, “Sen necisin, kimsin anlat bakayım” dedi. Ben de başımdan geçenleri tek tek anlattım. O zaman “İki oğlum var üçüncüde sen ol” dedi. Sağol usta dedim.
Dükkanı kapattık evine beni götürdü hanımına, “sana bir evlat buldum” dedi. Olanları hanımına anlattı. O günden sonra çalışmaya başladım. Zaman içinde ustanın oğulları ile samimi olduk. Akşamları çarşıya gider dolaşır, sinemaya gider, İstanbul’u tanımaya çalıştım. Günlerden sonra kendi başıma çıkmaya başladım. Eminönü’nde Galata Köprüsü’nün girişinde limon satmaya başladım. Her gün devamlı olarak aynı yerde satış yaptım. Zaman geldi bir sandıkla başladığım satışım yirmi yirmi beş sandığa çıktı. Bir gün ustama, “ustam ben kunduracılık yapmayacağım” dedim. Ustam da “hayır olsun” dedi. Ben de olanları anlattım. Ben halcilik yapacağım, sebze meyve alıp satacağım dedim. Usta makul karşıladı. Usta bir kese para, o günkü para ile seksen lira verir, “Benim param var” der.
Hacı Ali, usta ısrar edince parayı alır, Halciliğe başlar. Gün gelir hale giren çıkan ondan sorulur olur. Kazandığı parayla tarla, arsa alıp yatırım yapar.
Hacı Ali zamanla inşaata başlar. İki yüzün üstünde dairesi olur. Evlenir çocuk çoluk sahibi olur. Birgün hanımını alır Malatya'ya gider. Simitçiyi arar vefat ettiğini söylerler. Simitçinin evini arar sorar bulur. Simitçinin çocuklarına ev alır sermaye verir. Oradan Nusaybin’e gider. Babası vefat etmiştir, kendi kardeşlerine de ev alır, para yardımında bulunur. Kunduracı ustasını ihmal etmez. Gördüğüne, fakir fukaraya yardım eder.
Hacı Ali bunları talebelere anlatırken hem ağlar hem duygulanır.
Talebelere, “Şimdi anladınız mı? Çok çalışmanın dürüst olmanın mükafatını rabbim bana nasip etti, sizlere de tavsiyem iyi niyetli olmanız, çok çalışırsanız kazanan siz olursunuz” der.
Rabbim dürüstlük ve iyi niyetten ayırmasın
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.