ŞEFAATE KİMİN İHTİYACI OLMAZ?
Genel anlamıyla şefaat birinin bağışlanması veya dileğinin yerine getirilmesi için aracı olmaktır. Özel ve üzerinde duracağımız anlamıyla ahirette günahkâr müminlerin günahlarının affedilmesi için başta peygamberler olmak üzere Allah(cc)’ın izin verdiği kimselerin aracı olmalarıdır.
Şefaatin sonucunda cehenneme gitmesi kesinleşen birçok mü’min affedilip cennete girecektir. Genel olarak şefaatten anladığımız böyledir. Hepimiz Peygamber Efendimiz(sav) ve diğer şefaat edicilerin şefaatine ihtiyacımız olmasına rağmen bir kısım insanlar şefaate inanmamaktadırlar.
Bu konuya yazımda yer vermemin sebebi de Müslüman kardeşlerimden bir kişiyi bile olsa şefaate inanmayanların propagandalarının etkisinden kurtarıp şefaatten mahrum olmamasına vesile olabilmektir.
-Şefaate ihtiyacı olmayan bir Müslüman olabilir mi?
Kesinlikle, günah işlememenin neredeyse mümkün olmadığı günümüzde herkesin ihtiyacı var hem de çok! Bir kimse benim şefaate ihtiyacım yok diyorsa o kişinin aklına şaşarım. Aklınıza, Müslümanların şefaate güvenerek ibadetleri yapmada tembelleşebileceği gelebilir.
Bu düşünce mantıklı gibi gelse de doğru değil; ancak, Müslümana düşen görev şefaate güvenerek gevşekliğe düşmeyip bilakis şefaate layık olmaya çalışmasıdır. Allah(cc) korusun amelsizlik insanı imansızlığa götürebilir. Kafir ve münafıklar için ise şefaat hiçbir şekilde yoktur.
Kaldı ki, Müslüman Allah(cc)’ın emri gereği güzel olan işleri yapıp kötü işlerden kaçınmalı ve Peygamber Efendimiz(sav)’in sünnetine hassasiyet göstermeli ki şefaate layık görülebilsin.
Şefaat var mı yok mu tartışmasına girmeyeceğim. Ehli Sünnet bir Müslüman olarak Ehli Sünnet alimleri şefaatin olduğunu günahkâr kullara peygamberler ve Allah(cc)’ın itibarına mazhar olmuş zatlar tarafından şefaat edilebileceğini, Allah(cc)’ın izin vermediği hiçbir kimsenin şefaat edemeyeceğini kesin olarak açıklamaktadırlar. Şefaat, Kitap ve sünnetle sabittir.
Birçok Ayet-i Kerimde bu durum izah edilmektedir. (Bakara, 255; Yûnus, 3; Meryem, 87; Tâhâ, 109; Zuhruf, 86; en-Necm, 26) Mesela, Bakara 255 yani Ayetül Kürsi’de, “Allah katında, O izin vermedikçe hiçbir kimse şefaat edemez” buyrulmaktadır.
Şefaat yetkisi Yüce Allah(cc)’a ait olup kime bu yetkiyi verirse; yetki verilen kim olursa olsun şefaat edebilir. Sizin, Yüce Allah(cc)’ın yetkisine karışma hakkınız var mı?
Allah (cc) bir kulunu affedecekse kendisi de affeder, niye başka kullarına bu yetkiyi versin diyebilirsiniz. Olabilir. Rabbimin rahmeti ve mağfireti geniş olup O’nun hikmetinden sual olunmaz.
Ancak, hepimiz biliriz ki peygamberler, şehitler evliyalar, Allah(cc)’ın seçkin kullarıdır. Yüce Rabbim, bu seçkin kullarına şefaat yetkisi vererek onları onurlandırmış, değer vermiş, olamaz mı?
Şefaate inanmayan birine şefaat ile ilgili Ayet-i Kerimeleri açıklayınca, “tamam da kimin şefaat edeceği açıklanmamış” dedi. Oysa ki, Hadis-i Şeriflere bir baksalar kimlerin kime şefaat edeceğini öğrenecekler. Bakmıyorlar; çünkü, hadislere de itibar etmiyorlar.
Peygamber Efendimiz(sav);
“Kıyamet gününde insanlardan şefaatime en ziyade mazhar olacak kimse kalbinden veya içinden ihlâsla “Lâ ilâhe illallah” diyen kişidir.” (Buhârî)
“Kim ezanı işittiğinde, “Ey şu mükemmel davetin ve kılınacak namazın Rabbi olan Allah’ım! Muhammed(sav)’e vesileyi ve fazileti ver. Onu, kendisine vaad ettiğin “Makâm-ı Mahmûd”a ulaştır” diye dua ederse, kıyamet gününde o kimseye şefaatim vacip olur.” (Buhârî, Ebu Dâvûd, Tirmizî, Nesâî, İbn-i Mâce)
“Kabrimi ziyaret edene, şefaatim vacip olur.” (Heysemî, Beyhaki, Şuab)
“Kur’ân okuyunuz! Çünkü o, kıyamet günü kendisiyle hemhâl olan kişilere şefaatçi olarak gelecektir.” (Müslim, Müsâfirîn)
“Kur’ân’da bir süre vardır, otuz ayet… O süre, mağfiret edilinceye kadar bir adama şefaat etti. O Tebâreke’llezî bi-yedihi’l-mülk Süresi’dir.” (Tirmizi)
Her Peygamber kendi ümmetine şefaat edecektir. (Buhari, Tefsir)
“Ben Ademoğullarının efendisiyim, ancak övünmek yok. Kıyamet günü ilk kabri açılacak olan benim, ancak övünmek yok. Başından toz toprak ilk defa silkelenecek olan benim, ancak övünmek yok. Cennete ilk girecek olan benim, ancak övünmek yok. Bazılarına ne oluyor ki benim akrabalık bağımın kimseye fayda vermeyeceğini iddia ediyorlar. Hayır, onların düşündüğü gibi değil. Ben şefaat ederim, tekrar şefaat ederim, nihayet benim şefaat ettiğim kişi de şefaat eder, o da şefaat eder, öyle ki iblis bile boynunu uzatıp şefaat ümit etmeye başlar.” (Taberânî, Evsat, Heysemî, Suyûtî, Câmiu’l-Ehâdîs) Buyurmaktadır.
Sonuç olarak; şefaate hepimizin çok çok ihtiyacı var. Yapmamız gereken herkesin hesabıyla baş başa kaldığı günde bir şefaatçimiz olması için dünyada şefaati hak etmenin gayreti içinde olalım.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.