ÜÇÜ BİR ARADA
Fıkra bu ya Hoca Nasrettin’in oğullarından biri yakın köyde çömlekçilik yaparmış. Hoca evladını ziyaret etmiş işten güçten konu açılınca oğlu: “-Baba bütün paramı şu çömleklere yatırdım hava böyle giderse hepsi haftaya kurur para kazanırım ama yağmur yağacak olursa anam ağlar” der. Hoca oradan ayrılır diğer oğlunun yanına uğrar. Yine sohbet esnasında oğlu: “-Baba varım yoğum şu tarlada inşallah bir haftaya yağmur yağar da mahsul olur yoksa anam ağlayacak” der.
Eve dönen hocanın moralinin bozuk olduğunu gören hanımı sorar: “-Hayırdır bey ne oldu?” Hoca demiş ki: “-Vallahi hanım sen kendi haline bak yağmur yağsa da, yağmasa da bizim oğlanların anası ağlayacak.”
Ekonomik aktörlerin neredeyse tamamı için zor günlerden geçiyoruz. Üzülerek söylemeliyim ki faiz - kur sarmalına tekrar dönmüş durumdayız. Üstelik daha önce olmayan aktörlerden enflasyon da oyuna dahil olmuş durumda.
Küresel ekonomide işler yolunda mı diye baktığımızda orada da Trump faktörünün oluşturduğu kocaman bir soru işareti var. Başlayan ticaret savaşlarının olası etkilerinden biri hiç şüphe yok ki daha korumacı politikalar ve daralan ticaret hacimleri olacak. Bu biz ve bizim gibi ekonomilerin adeta zorunlu ihtiyacı haline gelmiş dış finansmana erişimi güçleştiriyor. Şöyle anlatayım daha yılbaşında döviz bazında borçlanmaya giden bir işletmenin yıllık % 5’ler civarında olan maliyeti 6 ay içerisinde % 2’den fazla artmış. Buna bankalar ve finans kuruluşlarını da ilave edin. Onlarda artık yüksek maliyetle buldukları parayı vermekte nazlanır hale geldiler.
İçeride duruma baktığımızda yılbaşına göre finansman maliyeti neredeyse 10 puan artmış durumda. Piyasada konuşulan faiz oranlarına baktığımda hiçbir üreticinin bu maliyetin üzerinden kâr edeceğini düşünmüyorum. İstanbul Sanayi Odası’nın açıkladığı 1000 büyük şirketin mali tablolarına baktığımızda faaliyet karlarının neredeyse yarısını finansman maliyetine ödedikleri gerçeği ortada iken güncel oranların özellikle KOBİ’lerde oluşturacağı hasarı bilemiyorum. Yüksek teknolojik ürün üretimimizin genel içerisindeki payını yıllardır artıramadık. Sanayiciyi dinlesek hangi parayla AR-GE’ye yüksek teknolojiye yatırım yapayım diyor. Keşke finansmana erişim imkânlarının son derece iyi olduğu dönemlerde bu konulara vakit ayırsaydık.
Piyasanın faiz artışı konusunda eleştirdiği Merkez Bankası genel duruma ve makro verilere baktığında faiz artışına onay vermemekte haklı. Kur cephesine bakıyoruz değişen bir şey yok. Üstelik artan fiyatlar bir çok üründe maliyet üzerinde baskı oluşturduğu için gerek çekirdek enflasyon gerekse tüketici enflasyonu öngörülebilir olmaktan çıktı. Oysa 2018 için Merkez Bankası’nın açıkladığı hedef enflasyon rakamı % 5’lerdeydi. Piyasa oyuncuları bunun 3 katına razı hale geldi.
Bir de biz reel sektör oyuncuları için pek önemsenmeyen tahvil piyasası var. Burada oluşan rakamlar bankacılık sektörü için baz rakam kabul edildiği için istesek de istemesek de tahvil faizlerinin yan etkilerini reel sektör olarak hissediyoruz. 2 yıllık gösterge tahvil faizinin % 20’lerde olduğu bir ortamda bankacılık sektörünün reel ekonominin aktörlerine krediyi hangi koşullarda kullanır takdir sizin. Üstelik mevduat kredi oranı % 120’leri bulmuşken.
Osman Altuğ Hocam faiz kur tahvil piyasasını esprili bir şekilde üç kağıt ekonomisi diye anlatırdı. Her hangi birisini öncelik haline getirir ona göre politikalar üretirdiniz. İşin ilginç tarafı bunlar bir birini dengeler, biri artarken diğerleri düşerdi. Üç cephede artık öngöremediğimiz yerlere geldi ne yazık ki. Yaşadığımız süreçte hepsi birden artar hale geldi. Bildiklerimizin pek işe yaramadığı günler yaşıyoruz. Galiba tüm dünyada kıymetli varlık nakit olacak. Reel ekonominin aktörleri finansı ne kadar iyi yönetebilirlerse bu süreçten o kadar güçlü çıkacaklardır.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.