Yangın var
Felaket kelimesinden hep korkarım. Yangın, sel, fırtına, deprem; kim tarafından ve ne sebeple olursa olsun tamamı beni korkutur ve de üzer. Düşünün ki küçük de olsa bir yangın ve içeride kalmış, pencerenin demir parmaklarına dayanmış miyavlayan ve kurtarılmayı bekleyen bir kedi. Bu bile insanı derinden incitmez mi?
Felaketlerin çevre ve canlılar üzerindeki etkilerini konuşuruz ama sebepleri üzerinde pek durmayız. Yâda felaketin olduğu anlarda az da olsa sebepleri üzerine eğiliriz, sonra ise unutur geçeriz. Bunun yerine hangi zamanda ve zeminde olursa olsun felaketlerin hayatımızın her anında bizimle beraber olabileceğini düşünmeliyiz. Çok yerde görmüşsünüzdür: “bir ağaçtan binlerce kibrit elde edilir ancak bir kibrit bir ormanı yakar”. Basit gibi görülse de o kadar derin anlamı vardır ki bir cümlenin, bu yüzden de hayatımızın her anında aklımızda olması gereken bir duygu olmalıdır bu.
Köyde doğan bir insan olarak bir vadide yer alan köyümüze birkaç senede bir Derindere denen yerden şiddetli bir seller gelir, evleri, samanlıkları ve ahırları su basardı. Bir gün muhtara “şu derenin önüne büyük kayalarla bir set yapalım. Bu kayalar şiddetli akan suyu kısmen tutar ve şiddetini de düşürür” demiştim. Muhtar da bana “git be çocuk, bu bizim kaderimiz” demişti ve beni dinlemediği için de çok üzülmüştüm. Halen bu tür felaketleri hiçbir tedbir almadan kader görenler vardır.
Yıllar yılı kovaladı, derin derenin önüne set yapılmadı ama köyün bulunduğu ana vadiye büyükçe bir gölet tapıldı. Yapıldı da ne oldu, birkaç sene arazilerimizi suladı, eskisi gibi yağışlar olmadığı için de büyük bölümü kurudu, sulama suyu da yer altından alınmaya başladı.
Çok değil 20 sene öncelerinde şehirlerarası ana yollar iki şeritli idi. Araçlar uzun süre kuyruklar oluşturur, geçmek isteyen büyük riskleri alır, çoğu da ölümcül kazalara maruz kalırdı. Çözüm bulundu, trafik artmasına rağmen kaliteli ve çift yollar sebebiyle ölümcül kazalar azaldı. Kadere inanırız ama önce de tedbir almamız gerektiğine de inanmamız gerekir.
Köyümüz hep aynı yerde, yeri değişmedi ancak ne gelen o seller, ne de kendiliğinden akan sulama kanalları kaldı. İnsan eliyle tamamını kuruttuk, sel felaketleri yerine kuraklık felaketleriyle karşı karşıya kaldık diyebiliriz. Yani bir felaketten kaçarken başka bir felakete de kucak açmış olduk.
Bu makaleyi yazarken ülkemin en güzel köşelerinden birinden, Marmaris’ten orman yangını haberi geliyordu. Bu yangın üstelik de genç bir orman çalışanı kardeşimizi alıyordu. Yanan ormana mı yanarsın, adama mı? Elbette her ikisine. Yangının sebebi araştırılacaktır ama muhtemelen insan hatası neticesinde ortaya çıkan bir yangından da yine ders alınmayacaktır.
Ülkemiz orman yangınları konusunda oldukça tecrübeli ve kısa sürede olay yerine ulaşabilme yeteneği ve yangınla mücadele imkânlarına sahip olsa da yılda yaklaşık 1500 hektar orman alanı yangınlar sebebi ile yok olmakta. Yanan alanlar yeniden ağaçlandırılıyor olsa da, tüm yangınları gibi çevreye verdiği zararları telafi etmek pek kolay olmuyor.
Bu sene de kurak ve sıkıntılı bir yaza giriyoruz. İlkbaharın da kışlık ürünler için iyi geçtiği söylenemez. İlkbahar yağışlarının geç gelmesi kışlık ürünlerde (özellikle hububatta) verim düşüklüklerine sebep olacak. Yani kurak bir ilkbahar ve yaz şartlarına bir de orman yangınları eklenirse ürünlerde verim düşüklükleri yanında moral bozacak ve toplumu daha da yoğun bir karamsarlığa götürecektir.
Kambur üstüne kambur eklememek için gıda arzı bakımından sıkıntılı geçecek şekilde görülen bu yaz mevsimini zirai ürünler açısından en az zararlarla kapatacak yollar aranmalıdır. Tarım çalışanları ve tüketiciler hep beraber kendilerini aynı sektörün temsilcileri olarak görmeli, felaketlere yaklaşım ve tüketimler konusunda şartlarına göre ayarlanmanın yollarını aramalıdır. 1/3 gibi büyük oranda israf görülen gıda tüketimi konusunda daha dikkatli olmalıyız. Aksi, hepimizi sıkıntıya sokacak, fiyatlar yükselecek, alın terimiz dışarı gidecektir. Bu anlayışın iktidarı veya muhalefeti de olmamalı, kararlar ve tedbirler ortak anlayışla alınmalıdır. Yoksa YANGIN VAR diye bağırır dururuz.
Felaketsiz, sağlıklı ve huzurlu günler için, kalın sağlıcakla.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.