Yüzmeyi Bil(mey)enler
Kendini beğenmiş bir gramer bilgini, boğazdan karşıya geçmek için bir kayık kiraladı ve kurumla oturdu yerine. Kayıkçı, olgun ve alçak gönüllü bir insandı. Hiç ses çıkarmadan küreklere asılıyor, yolcusunu sağ salim karşıya geçirmek ve üç beş kuruş kazanmak istiyordu. Denizin orta yerine geldikleri sırada Bilgin küçümser bir eda içinde sordu:
-Sen hiç gramer okudun mu? Dil biliminden anlar mısın?
Kayıkçı:
-Hayır efendim dedi, ben cahil bir kayıkçıyım, dediğiniz şeylerden hiç anlamam.
-Vah vah! dedi Bilgin, ömrünün yarısı boşa geçmiş!
Böyle bir süre ilerledikten sonra rüzgar şiddetini artırmaya, dalgalar büyümeye başladı. Denizde fırtına çıkmış, Bilgin korkmaya başlamıştı. Kayıkçı olağanüstü bir güçle kurtulmaya, sağ salim karşı kıyıya geçmeye çalışıyordu. Gördü ki artık kurtuluş ümidi yok, Bilgin’e dönüp sordu:
-Efendim, yüzme bilir misiniz?
Bilgin:
-Ne yazık ki bilmiyorum, diye inledi.
O zaman kayıkçı:
-Vah vah! dedi, şimdi ömrünün hepsi boşa gidecek! Keşke gramer bileceğinize benim gibi yüzme bilseydiniz de canınızı kurtarsaydınız.
Hepimizin dünyadaki rolleri, alanları farklı farklı. Alimlere, öğreteceklere, öğrenenlere ve hatta hiçbir şey yapmayanlara da ihtiyaç var. Var ki, hayatın anlamı olsun, kendi varlıklarımızın derinliklerini hissetme yolculuğunda karşımıza çıkan zorlukların da.
Kaza da olur bu yolculukta, olmalıdır da. Ama ölümler bu kadar basit olmamalıdır, sonuçta insan hayatıdır ve değerlidir değil mi? Ne demişti Rumi, “Kaza gelince bilgi yolunu unutur, ay tutulur, gün karanlık olur.” Kazayı engellemekle değil tedbirlerle hareket etmeliyiz biz de, en başından beri olması gerektiği gibi. Sonra bir ülke olup hep bir ağızdan yüzme bilmeyen oğluna ağlayan anne ve baba olup biz de ağlıyoruz.
Yüzmeyi bilenlerden olup denizdeki rolümüzün farkında değilsek, zaten hiç yüzmemişizdir.
Hayatımda büyük etkisi olduğunu düşündüğüm bir hocamın deyişiyle:
“Kendimize saygı duyalım.”
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.