Zulmün Esası Cihanda Evvela Az İmiş
Tarihten esinlenilerek çekilen bir televizyon dizisinde Şehzade Mustafa'nın katli yayımlanınca herkesin ilgisi tarihe yöneldi. 461 yıl önce gerçekleşen olayın sorumluluları hakkında suç duyurusunda bulunan sorumlu vatandaşlarımız bile çıktı!
Tarihe ilginin artmasına katkısı olması yanında, tarihi öğrenmek için yeterli olamaz dizi ve filmler. Konya Aktepe veya Ereğli'de gerçekleştiği bilinen bu olayın ayrıntısını okumak isteyenlere Peçevi Tarihi'ni ve Avusturyalı Diplomat Busbecq'in Türk Mektupları adıyla Türkçe'ye çevrilen kitabını öneririm. O dönemi de yazan İlber Ortaylı tarih için şöyle söylüyor: Uygar milletler geçmişi inceler. Yakasına sarılıp hesap sormak veya geçmişten intikam almak şüphesiz yakışıklı bir tavır değildir.
Geçmişi incelemek ve bugüne ışık tutmak adına tarihe bakalım biraz.
Kanuni Sultan Süleyman, Topkapı Sarayı’nın bahçesindeki ağaçlarda karıncaların arttığını görünce, kendisine ağaçların gövdelerine ve diplerine kireç serpilecek olursa sorunun çözüleceğini söylenir.
Çok iyi bir şair olan şiirlerinde Muhibbî maslahını kullanan Kanuni ilim ehlinden izin almadan yapmak istemez ve Zenbilli Ali Efendi’ye meseleyi bir vezinle sorar:
Dırahtı ger sarmış olsa karınca
Zarar var mı karıncayı kırınca?
(Ağacı saran karıncaları öldürmenin zararı var mıdır?)
Cevap benzer şekilde gelir Zenbilli’den:
Yarın Hakk'ın divanına varınca
Süleyman’dan hakkın alır karınca
“Karıncaları kireç uygulayarak bertaraf etmeye izin yoktur” tarzında anlamamalı bu cevabı. Soran da cevap veren de pekala bilirler ki, bunu yapmak caizdir, izin vardır.
Ancak bu vesileyle Şeyhülislâm Zenbilli Ali Efendi, Padişah'a demektedir ki, evet başka çaresi yoksa; karınca da öldürmek de helaldir ama kul bir karıca için bile ilahi adalet önünde hesaba çekilecektir. Zaten malum değil midir ki; helale hesap, harama azap vardır!
***
Adaletiyle bilinen Hazreti Ömer bu konudaki hassasiyetini “Nuşirevan’dan daha az adil değilim.” diye anlatırdı. Hz. Ömer'in ünlü adaletini karşılaştırdığı kişi Sasani Hükümdarı Nuşirevan-ı Adil’dir.
İslamiyetten önce Hazreti Ömer ve Amr İbn As İran'ın başkentine develerini satmaya giderler. Gece bir handa konaklamaya karar verirler. Develerini hana bağlarlar altın keselerini de yastıklarının altına koyarlar. sabah uyandıklarında develer de altınlar da yoktur. O mahallenin güvenlik sorumlusuna giderler. Görevli "Hancıya emanet etseydiniz. Beni ilgilendirmez" der. Bunun üzerine adaletiyle nam salmış Nuşirevan'ın huzuruna çıkmaya karar verirler. Olayı anlattıkları Nuşirevan: "Peki develeriniz sokaktayken, altın keseleriniz güvende değilken niye uyuyordunuz?" diye sorar. Ömer "Biz sizi uyumuyor biliyorduk, onun için rahat rahat uyuyorduk." der. Amr kellelerinin gittiğini düşünürken hükümdar bu cevabı çok beğenir: "Ey çölün Arabı! Doğru söylüyorsun. Halkımın huzuru için benim her zaman uyanık olmam gerekir" der. Olayı araştırmak için bir hafta ister ve o hafta boyunca konuğu olmalarını ister. Onlar da razı olur. Bir hafta sonra Nuşirevan'ın huzuruna çağırılırlar. Develeri de altınları da eksiksiz bulunmuştur, Nuşirevan "İşinizi halledip şehirden çıkarken biriniz doğu biriniz güney kapısından çıksın. O zaman daha adil olduğumu göreceksiniz." der. Amr İbn-i As iki gün sonra doğu kapısından çıkarken o kapıda birinin asılı olduğunu görür. Şık giyimli bu adam kaldıkları yerin güvenliğinden sorumlu kişidir. Hırsızlıkta payı olduğu için asılmıştır. Hz. Ömer ise kendi çıktığı kapıda Nuşirevan’ın oğlunun asılı olduğunu görür.
Nuşirevan, hırsızlarla işbirliği yaptığını öğrenince, onu adaletinden kaçırmayı bir an bile düşünmeyerek, kendi oğlunu da astırmıştır,.
Nuşirevan sağlığında kendisine rehber edinmek için 23 alime nasihatler yazdırmış. Bunlardan birinde "Zulmün esası cihanda evvela az imiş. sonra her gelen bir parça artırmakla bugünkü dereceyi bulmuştur. Eğer ahalinin bahçesinden padişah bir elma yerse, uşaklar ağacı kökünden çıkarırlar." der.
Zulüm ve adaletsizlik böyledir...
Siz razı olup, katlandıkça daha beteri ve fazlası sizi bulacaktır.