Prof. Dr. Fikret Akınerdem

Prof. Dr. Fikret Akınerdem

Adana’nın yoları taştan

Adana’nın yoları taştan

İnsan ve şehir kaynaşması, su ve nehir kaynaşması gibidir. Su aka aka yatağını, yatak ta konumu ile suyun akışını belirler. Bazen köpüren su yatağını rahatsız eder, oynatır, yatak ta engeller koyarak suyunun hızını keserse de sonunda su ile yatağı kaynaşarak uyum içinde akmaya devam eder. Biraz iddialı bir laf diyeceksiniz ama birden aklıma geldi.

Hafta sonu yine bir Aspir konferansım dolayısıyla Ankara’dan Adana’ya geçtim. Yukarıda bahsettiğim gibi sanki Adana Adanalıyı, Adanalı da Adana’ya uymuş. Kaynaşıp giderler.

Benden birkaç yaş büyük emmioğlum 1970’li yıllarda üniversite tahsilini Adana’da yapmıştı. Tabii ben küçüktüm ama çok meraklıydım. Belki de “İnce Memet” romanından etkilenmiş olacağım ki;

Abi, Adana nasıl bir yer” diye sordum. O da “Emmioğlu, kocaman bir köy” demişti. Bu tabir yıllar yılı benim hafızam da hep kaldı.

Adana’ya galiba ilk bundan 30 yıl önce, 1985 yılında gittim. Abimin yukarıdaki tabiri ile o zamanda da hakikaten kocaman bir köydü. Yıllar yılı onlarca seyahatim oldu ancak koca Adana’nın şehirciliği neredeyse hep aynı kaldı. Merkezinde eski 2-3 katlı taş binaları, yol ortalarına durmuş arabaları ile karışık trafiği, sağına soluna bakmadan yürüyen koca göbekli, rahat tavırlı, aldırışsız insanı. Adana da hayat bu şekilde devam ediyor.

Uçağım gece şehrin içinde eski havaalanına iniyor, havaalanına yakın, şehir merkezinde, anayol kenarında ve şehri ikiye bölen Seyhan Nehri yakın otele yerleşiyorum.

Otelin hemen önünde alt geçit aslında alt yol açılmış. İyi de bu alt yol, şehri ikiye bölen tek ana yolu iyice daraltmış durumda. Hâlbuki alt yolun üstünü kapatsa, yani tünel gibi olsa, hem ana yol daralmayacak, hem de alt trafiğin gürültüsü bu kadar rahatsız etmeyecek.

Şunu demek istiyorum, buna karar verenlerin, yapanların hiç ufku, trafik bilgisi, çevreciliği yokmu ki bu şekilde plansız ve akıl dışı bir ulaşım ağı yapıyorlar.

Sabah, namazdan sonra uyumadım ve kahvaltı öncesi Seyhan nehri kenarında 1 saat kadar yürüdüm. Bu arada da şehirciliğini, temizliğini ve işe giden insanını gözledim. Yaklaşık 5 km’lik turumun her safhası üzücü ve ürkütücüydü diyebilirim.

Muhteşem bir görsellikle şehrin can ve estetik damarı diyebileceğim nehrin kenarlarındaki, içindeki, yürüyüş, koşu ve yeşil alanlarındaki kirliliği görmeye dayanamadım.

Parklarda Karacaoğlan ve İbn-i Sina heykellerinin insana sırtını dönmüş şekilde yerleştirilişi. Eski taş köprü girişinde simit-poğaça satan esnafın müşteriyle ilgilenmekten ziyade el telefonuyla oynaması şaşırtıcıydı.

Bu yazıda maksadım Adana ve Adanalıyı kötülemek değildir. Aksine hangi yerde ve yörede olursa olsun insanın aldırışsızlığını, yöneticilerin gevşekliğini, yaşadığımız ortamın yaşayanlarca, fütursuzca nasıl kirletilmesini sizinle paylaşmaktır.

Bu konuda Konya’mızın daha iyi olduğunu bir kere daha takdir ettim diyebilirim. Ancak nereye gidiyoruz, ne yapıyoruz, nasıl davranıyoruz, nasıl kazanıyoruz, nasıl harcıyoruz bilmek gerekmez mi?

Sevgili kardeşler; önce kalbimizi, sonra kendimizi ve en sonra da çevremizi temiz tutalım, ne olursunuz. Yoksa kirlenme tersinden gelir ve boğarak devam eder, en sonunda da ruhumuzu kirletir. İşte o zaman insan ve insanlık ölmüş demektir, aman ha!

Allaha emanet, hayra muhatab olunuz, efendim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Prof. Dr. Fikret Akınerdem Arşivi
SON YAZILAR