Aşırı Korumacılık
--Hocam, çocuğum söz dinlemiyor.
--Niçin?
--Bilmem ki!
--Ne yaptın ona da söz dinlemiyor?
--Dediği her şeyi yaptım. Kendimin görmediği her şeyin en iyisini ona aldım.
--Çocuğuna kötülük yapmışsın.
--Ahdım vardı. Çünkü ben geçmişte çok çektim, o çekmesin istedim. Her şeyimi ona iyi bir gelecek hazırlamak için dizayn ettim.
--Şuna saçımı süpürge ettim desene!
--Hay aklınla bin yaşa! Hem de fazlasını yaptım. Ondan hiçbir şey istemedim. Sadece okusun, iyi bir statü elde etsin, kendisini kurtarsın istedim.
--Hiç sorumluluk verdin mi ona?
--Tek sorumluluğu vardı: Ders çalışmak. Neredeyse uçan kuştan korudum onu.
--Hiç ekmek aldırttın mı ona?
--Hayır, ders çalışsın diye ben aldım.
--Odasını kendisi mi düzeltti?
--Annesi.
--Okula nasıl gidip geldi?
--Servisle.
--Cep telefonu var mı?
--Var, hem de en alası! Annesi de onunla bir oldu, en pahalısından aldım. Arkadaşlarının da varmış zaten.
--Çalışma odasında bilgisayar var mı?
--Var, ödev yapacakmış aldık onu da.
--Sosyal hayatı var mı çocuğunuzun?
--Ev-okul-etüt merkezi üçgeninde mekik dokudu.
--Maddi sıkıntısı var mı çocuğunun?
--Ne sıkıntısı olacak? Maddi olarak hiçbir şeyi eksik değil.
--Okudu mu bari?
--Okudu okumasına da. Ona da okuma denirse! Sanki o okumadı, ben okudum. Benim ona verdiğim imkânları babam bana verebilseydi allâmeyi cihan olurdum.
--Baban okuman için sana imkân sunmadı mı?
--Sunmadı sanıyordum. Ama en iyisini yapmış gerçekten. Beni hem okuttu hem de bana sorumluluk vermiş. Tatil ve hafta sonlarında işinde ona yardım ettim. Zaman zaman inşaatlarda çalıştım. Ellerim şişti, ayaklarıma kara sular indi çoğu zaman. Güneşin altında çalışırken yandım, susadım. Okumak en iyisi dedim hep ve dört elle okumaya sarıldım.
--Baban en iyisini yapmış bence. Sen niye öyle yapmadın?
--Ne bileyim ben? Her imkânı sunarsam daha iyi okur, kendisini kurtarır, iyi bir statü elde eder, elini sıcak sudan soğuk suya değdirmez dedim. Şimdi okumasından geçtim. Ahlâkî zaafları var. Kişiliği tam oturmadı. Evlendirdim. Kendisine özgüveni yok. Kendi işini kendi yapamaz, her şeyi yine benden bekliyor. Utanmasa içeceği suyu da benden isteyecek. Hep bir beklenti içerisinde benden! Hasılı büyümedi gitti. Küçüklüğünde ağlamasına dayanamazdım. Nazlanırdı ama hoşuma giderdi. Küçüklüğünü özledim. Keşke büyümeseydi diyorum şimdi. Çünkü büyüklüğünde yaptıkları, her şeye bir mazeret ve gerekçe bulması zoruma gidiyor. Bu yaşıma geldim. Hâlâ her şeyine ben koşuyorum.
--Kusura bakma kardeş. Hep iyi olsun diye çaba sarf etmişsin. Ama çocuğuna da kendine de kötülük yapmışsın. Senin çocuk küpe girmeden sirke olmuş. Maddi olarak her dediğini yapmışsın. İnsanoğlu emek sarf etmeden elde etmeyi sever ama kıymet bilmez. Daha küçük yaşta iken doyuma ulaşmış, hayattan zevk almaz hale gelmiş. İçinde huzursuzluk hissettikçe yeni isteklerle mutlu olurum belki umudunu taşıyor. Maalesef senin iyi olsun diye üzerinde titremen, kendisinin yapacaklarını da senin yapman aşırı korumacılık olmuş. El bebek, gül bebek yetişmiş, daha doğrusu yetiştirmişsin. Bol bol balık yedirmişsin, balık tutmayı öğretmemişsin ona. Aşırı korumacılık onu hazır yiyiciliğe itmiş, “Nasılsa babam yapar” düşüncesiyle tembelliğe yönelmiş, “Ben yapamam, babam yapar” diyerek özgüveni yok olmuş. Bu çocuk büyüse de baba da olsa her şeyi yine senden bekleyecek. Bu da senin eserin maalesef. Çocuğuna değil, kendine kız olmaz mı?
--Babamı özledim.
--Niye ki?
--Beni büyütürken aslında beni hayata hazırlamış, ama ben farkına varamamışım, nur içinde yatsın.
--Dua et. Çocuğun senden beklediğini/yaptığını bir başkasından beklemesin. Çünkü sen babasın/annesin, kahrını çekersin de başkası çekmez. O zaman hayat hiç çekilmez olur, ne çocuğun için ne de bir başkası için!
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.