Başkasına Hesap Sormadan Kendine Sorular Sormak
Sultanahmet meydanında halka açık bir alanda iftar için toplandık arkadaşlarla. Ezanın okunmasına neredeyse saniyeler kala son kişi de sofraya dâhil oldu. Özgür adında gencecik, pırıl pırıl bir insan... İçecekleri alma görevi ona verilmiş. İlk sözü şu oluyor: “İsrail ürünü almamak için epey uğraştım ama galiba başarılı olamadım.” Ümitsizce poşetten çıkardığı içecekleri masaya diziyor. Çabası çok samimi geliyor bana, gülümsüyorum. Akla ilk gelen hâliyle dindar, muhafazakâr biri değil, ama insanlık onuruna uygun davranmakta samimi, başkalarının acılarına karşı taşlaşmamış bir vicdanı var, erdemlerine söz geçirebiliyor.
İsrail terörüne karşı, sağcısı solcusu, dindarı seküleri bütün bir Türkiye toplumunda infial olduğunu biliyorum. Bu gerçeği ne medya gizleyebilir ne de siyasetin bölücü dili. Dünyada da öyle, birçok Avrupa ülkesinde, ABD’de siyonist vahşete tepki yürüyüşleri yapıldı. Hatta kimi grupların içerisinde “İsrail işgalci terörist bir ülkedir.” diyen Museviler de var. En son aralarından bazılarının İsrail’e karşı savaşmak istediklerini bile duydum.
2009’da Başbakan’ın Şimon Peres’e “Siz öldürmeyi iyi bilirsiniz, Gazze’de sahilde çocukları nasıl öldürdüğünüzü çok iyi biliyorum.” dediğinde sadece Gazze sokaklarındaki gençlerin, yaralı anneler sevinmedi, yalnızca bizim içimizi ferahlatmadı o çıkış. Ertesi günü sabah haberlerini izliyorum: dünyadan gazete manşetleri aktarıyorlar. Bir Yunanistan gazetesinin manşeti dikkatimi çekiyor. Aşağı yukarı şöyle bir manşet: “Sonunda İsrail’in kabadayılığına dur diyecek bir ses çıktı!” Yunan kamuoyunda inşa edilmiş Türk nefretinin oldukça dışında duran, bize alışılmadık gelen bir tepki. İnsanlık, vicdan bütün eski hesapların, kin, nefret ve fırsatçılığın önüne geçiyor. Doğruda karar kılıyor ve birleştiriyor. Birleştirme meselesi önemli bence.
Ama bir de çirkinlik var, “senin ağlayışını samimi bulmuyorum” diyen bir niyet okuyuculuk, medyumluk... Siyaseti, fırsatçılık, kin ve sevgisizlikte aşırılık göstermek zannedenler en temel erdemi, adaleti ortadan kaldırarak hangi davaya sahip çıkabileceklerini zannediyorlar? Acılardan harman devşirenlerin köyünde kimseyi yan yana bulamazsın.
Aslında bu husus üzerinde söylenecek çok söz var. Birçoğunuzun duymak istemeyeceği kadar yalın ve acı. Ama hayvan terli. Ahmet Şükrü Kılıç’ın kapatılan sitelerinde bu konularla ilgili onlarca yazıldı, ben de yazdım. Bir sorunu işlemeye çalıştık orada. Duyarlılıklarımızı soyut, duygusal bir âlemden gerçek dünyaya taşıyamama, içselleştirememe dolayısıyla da içtenleşememe problemini... Bu illet dün de vardı bugün de var. Korkum o ki yarın da olacak. Soru sormadığımız müddetçe olacak. Soruları da kendimize soracağız, başkasına değil. Soru sorma, sorgulama bitmişse orada hakikat ölmüştür. Bir yoklamakta fayda var, belki de kalbimizin içinde iman yerine bir ceset taşıyoruz.
Birilerine hesap sormadan kendimize bir soralım: Bu zulümde payım nedir? Gazze’ye düşen bombada benim katkım nedir? Eğer aklımıza market rafındaki kola şişesi geliyorsa olmadı, bir daha düşünelim: Bu zulümdeki payım nedir?
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.