BETON ŞEHİRLER ve PARKLAR
Efendim, ziraatçı olmanın verdiği önemli görevler var. Bunların başında ülkesel gıda arzı gelir. Bunun yanında sorumluluklar taşımamız gerekiyor. Sorumluklarımızdan biri de ülkemizin yeşillenmesidir. Ülkemizin yeşillenmesi, tarımsal ürün arzında verimlilik ve kalite anlamına gelir. Böylece elbette iklimsel farklılaşmalara bağlı olarak halkın psikolojisinde müspet izler bırakmaktadır.
Kırsal kesimin yeşillikler içinde olması en doğal haliyle olağan bir durumdur. Gerçi kırsal kesimin de yeşili olmayan bölümleri fazlacadır. Orta Anadolu’ da özellikle Konya’ da ova köylerinin ağaçtan ve yeşilden mahrum olması şaşırtıcıdır ancak halen bir gelişme yok. Suyu tepe tepe ve alabildiğine kuyudan, kanaldan çek, suyunu çektiği kuyunun veya kanalın yanına bir ağaç dikme, bu nasıl iş.
Şehirlerimiz nasıl ki, onların da köylerden farkı yok. Hiç değilse köyleri belirli dönemlerde de olsa kapatan yeşil ürünler var. Şehirlerimizi ise adına bina denen ve insanların barınması ve korunması için kullanılan dev beton yığınları kapatıyor. Bu dev yığınlar sadece şehrimizin ruhunu değil güneşini, havasını, dağları ve ufkunu ve rüzgârını da kapatıyor.
Ne yapsın vatandaş. Doymak ve iyi yaşamak için merkezlere geliyor, beton yığınlarından bir yığın da o kapıyor ve gerisi malum. Allah aşkına parklarımıza da bakar mısınız, büyüklüğüne, kullanma amacına, teknik donanımlarına, temizliğine ve özellikle de yeşilliğine. Park diye beton duvarlar veya müştemilat arasına yeşil dokuları yerleştiriliyor, onunla da yeşil alanlar yapıldı diye övünülüyor.
Efendiler; belediye başkanları, encümen, meclis üyeleri, her kimseniz; sorumluluğunuz şehri güzelleştirmek, yaşanabilir bir ortam tesis etmek değil mi? İŞİ, BETONU DEĞİL İNSANI SEVMEK olanlar, kendinize geliniz, uzanmasın harama eliniz.
Haram, sadece başkasının cebindekini aşırmak değil, herhalde; millet denen ve vatandaşın tümün oluşturan toplumun ortak değerlerine tecavüz etmektir. Basit bir misalle; bir işportacının suçu yol ortasında mal satmak değil, vatandaşın ortak kullanımına açık olan yolda geçişi engellemektir.
Şehrimi, nefesimi, sesimi,
Sabunumu, hamamımı, tasımı,
Tarihi mirasımı,
Uykumu, dimağımı, usumu; GERİ İSTİYORUM.
Şehrinizi geri vermem, veremem diyemezsiniz, buna hakkınız da yok. Tabii ki betonlaşmaya vesile olanlar sadece yöneticiler değil. Dünya zengini insanı tamahkârlık ve hırs almış götürüyor. Ülkemde son 15 yılda gelinen noktaya bakarsanız bunca varlığa ve lükse rağmen mutsuzluğumuz had safhada. Sebebi nedir diye sormak, kendimizi sorgulamamız gerekmez mi? Yasaların verdiği yetkilere dayanarak bir grup insanın azgından çıkan sözle tarih, kültür, gelecek talan edilemez. Bu durumdan Reis-i Cumhurumuz da şikâyetini herkes bilir. Biraz ağır olacak ama kimin mülküne ipotek koyuluyor. Konya gibi bu kadar geniş alana sahip bir beldede RANT’ ın bu derecede yükselmesini akıl alır değil.
Mülk emanettir düsturu neden unutulur. Ne oldu bize, kapitalistler gibi yaşamak neyimize. Bu hırs, dünya bağımlılığı, şehrin ruhuna yapılan uzun yıllar kalıcı bu haksızlık niye. Konya da çok güzel şeyler yapıldı ve de yapılıyor. Talebimiz daha iyisi olması, rant yerine toplum talebinin esas alınmasıdır. Meslek erbabı olarak bize de düşeni yapmak, doğruyu söyleme görevini ifa etmektir.
Allaha emanet, hayra muhatap olunuz, efendim.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.