HAFIZ VE SADİ’NİN ŞEHRİ; ŞİRAZ
Geçen sene İranlı bir doktora öğrencisinin jürisinde idim. Jüri sonrası öğrencinin ailesi jüri üyelerine hediyeler takdim etti. Bunlardan biri de tez hocasına sunulan çerçevesi kendisi kadar güzel el dokuması ipek bir halı idi. Şöyle bir iç çektim, halıyı seven biri olarak gençlik yıllarımdan beri İran’ı hep merak etmiş, meşhur Şiraz halılarından birine sahip olma duygusunu hep taşımışımdır. Nihayet bu sene Şiraz’a gitmek ve küçük bir ipek halıya sahip olmak nasip oldu.
İran denince Tahran, İsfahan, Tebriz, Kum gibi birkaç şehir akla gelir. Bunlardan biri de Şiraz’dır. Şiraz, Fars Eyaleti'nin yönetim merkezi. 13 yy şairlerinden Sadi ve Hafız’ın memleketi. Tarihi kadar, ipek halı ve küçük el işçiliği ürünleri ile de meşhur.
Şiraz’ın unutulmaz bir tarihi var. Ünlü Pers Kıralı Darius (MÖ. 5-6 yy) da bu bölgede hüküm sürmüş, Safavi İmparatorluğunu başkentlik yapmış. Bugünkü nüfusu 1.5 milyon kadar. Dağlar arasında bir vadide kurulmuş. Yamaçlarda kısmen üzüm bağları ve yeşil alanlar görülse de oldukça kurak bir bölgede yer almakta. Şiraz Kalesi ve tarihi medresesi, yetiştirdiği edebiyatçıları dünya çapında tanınıyor.
Bunca güzelliklere rağmen, sanırım ambargo ve güven sorunu sebebiyle oldukça az sayıda turist var. İran’da güven sorunu yok. Halkı, iyi eğitimli, son derecede saygılı, kültürlü ve bizleri de seviyorlar.
Şiraz’a kurak ve sıcak bir dönemde sabahın erken saatinde THY ile iniyoruz. Yol boyunca geçtiğimiz köyler ve şehir yapıları ile sanki Anadolu’dan bir köşe. Otelleri bakımlı, yemekleri temiz, güvenli ve ucuz. Çarşılar öğlen 11’e kadar akşam 15’ten sonra tıklım tıklım. 11-15 arası dinlenme saati. Medya ve kitaplarda yazıldığı gibi sıkı bir kontrol yok. Kadın kıyafetlerinin bizdeki kadınlardan çok farkı yok. Bazı hanımlar siyah uzun kıyafetleri ile sıkı örtülü, bazıları açılıma ve modaya daha uyumlu.
Şehrin merkezi yerinde Kerim Han kalesine bakan bir otelde kalıyoruz. Kale süslü tuğlalarla yapılmış oldukça etkileyici bir yapı. Az ileride bizdeki kapalı çarşılara benzer Vekil Camii ve Vekil Pazar’ı (kapalı çarşısı) var. Gündüzleri 45 dereceleri bulan ısı dolayısıyla akşamları çarşı daha da hareketli. Tüm Şirazlı Pazar etrafındaki kafe ve aşevlerine yemek yiyorlar, eğleniyorlar. Akşam yemeği müzikli bir aşevinde tamamlanıyor. Oldukça etkileyici ve sıcak bir sesle farsça şarkılar, anlaşılmıyor ama etkileyici. Oranın otantik ve en lüks yeri olmasına rağmen lüks bir yemek, üstelik de müziğe 100 TL kadar yetiyor.
Şiraz tipik bir Anadolu şehri gibi. Ambargo nedeniyle evler çoğunlukla bakımsız. Dükkânları bizdeki kasaba dükkânlarına benzer, ya da bedesten usulü ancak alelade sıralı. Özel evler mahremiyet için yüksek ancak çeşitli resim veya figürlerle süslü duvarlarla çevrelenmiş. Şiraz da en etkilen konu şehrin ortasından geçen nehrin tamamen kurumasıdır. 3-4 m derinlikte kuruyan nehir yatağı merkezi bir yol olarak asfaltlanıyor, eski üst geçitler köprü oluyor. Kuraklığın bir bölgeyi nasıl etkileyeceğini düşünmek bile istemiyorum.
Şiraz’ın etkili Mevlana gibi eski edebiyatçıları Sadi ve Hafız’ın kabirlerini ziyaret ettik. Sadi 13. Yy şairlerinden dünyaca bilinen Bostan ve Gülistan’ın yazarı. Sadi “yere gökten bereket saçılır, göğe yerden toz, her kap içindekini sızdırır” diyor.
Hafız 14. YY şairlerindendir. Hafız “Kalp, yalnız aşk ile akort olunabilen bin yaylı bir çalgıdır” diyor. Yahya Kemal’in “Rindlerin Ölümü” adlı şiirinde Hafız ve Şiraz’dan da bahseder.
Hafız’ın bahçede olan kabrinde bir gül varmış,
Yeniden her gün açarmış kanayan rengiyle,
Gece; bülbül ağaran vakte kadar ağlarmış,
Eski Şiraz’ı hayal ettiren ahengiyle.
Buraları görünce insan yüzlerce yıl gerilere gidiyor. Bahçesinde çiçek açan çiçekler. İnsanlar bir avuç saadet için koşup geliyorlar, ihtiyaçları kadar olanı da alıyorlar. Bu saadetler bedelsiz, maddesiz, ancak huzur dolu. Hafız’ın kabri halen böyle. Koşuşan ve etrafına sevgi dolu bakışlar atan insanlar var.
İran oldukça eski bir kültür. Bunlarla da oldukça övünüyorlar. Yanlış da değil. Şiraz’ın birçok yerinde yüzlerce yıl gerilere gidebilirsiniz. Hele de Vekil Pazar’a girdiğinizde inanılmaz bir atmosfer. Alâeddin’in lambasındaki gibi bir tarafta sihirli lambalar, diğer tarafta içinden çıkan cinler, sizlere birşeyler sunuyor. El işlemeleri, el dokuması ipek halılar, hediyelik eşyalar, ipek kumaşlar; envayi çeşit tatlılar, şekerlemeler, helvalar. Tütsülenmiş bir atmosferde koşuşturan insanlar lambadan çıkan cinin hediyelerini yakalamak istercesine el kol sallıyorlar gibi.
Başka bir yanda havuz kenarında Sadi’den, Hafız’dan, Firdevsi’den beyitler veya tüm Şahname’yi ezbere okuyorlar. Anlamasanız da harika bir üslup, dil ve aşkla okunan beyitlerle zevkten dört köşesiniz. İşte bir kültür yüzlerce yıl bu kadar canla başla yaşatılır diye de hayıflanıyorsunuz.
Kanaatimce dünyada görülmesi gereken yerlerden biri de Şiraz. Şiraz’dan özel bir taksi ile İngilizce bilen bir şoför eşliğinde Persepolis ve İsfahan’a doğru yol alıyoruz. Yol boyunca yüksek dağlar arasında tarım arazilerini ve tarımın durumunu görme şansımız da oluyor.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.