Hoca’ya göre eğitim bir toplum işidir
- Molla Nasreddin’i ve fıkralarını eğitimci yönüyle ele alarak inceleyen Prof. Dr. Abdullah Özbek, “Bu yönüyle O, büyük bir eğitimcidir. Hoca insanları eğitmenin bir toplum işi olduğunu bilir” diyor.
Büyük halk filozoflarından olan Nasreddin Hoca, Türkiye Selçuklu devrinde yaşamıştır.
Okuma-yazma, ilmihal bilgisi, Arapça ve Farsça'yı köyün imamı olan babası Abdullah Efendi'den öğrenmiştir. Hoca, çocuk denecek yaşta Kur'an'ı hıfzeder. Aynı zamanda, fıkıh ve kelâm ilmi sahasında da derin bilgiye sahip olur. Hoca, imamlığı bırakarak ilim uğruna yollara düşer; birçok kasaba ve şehir dolaşır, insanların problemlerini yakından tetkik eder, gördüğü aksaklıklar karşısında içi burkulur.
Sadece görmekle yetinmez, hal çarelerini de araştırır. Âdeta bir psikolog ve sosyolog gibi insanların davranışlarını gözler, tahlil eder, kendine has metotlarla çözümler üretir. Bu yönüyle O, büyük bir eğitimcidir. Hoca insanları eğitmenin bir toplum işi olduğunu bilir. O'na göre insanların eğitiminden herkes sorumludur. Sadece tek bir kişinin doğru olması yetmez.
HOCANIN EŞEĞE TERS BİNMESİ
Hoca bu düşüncesini şu nüktesi ile anlatır:
Bir gün eşeğe ters biner. Görenler hep bir ağızdan avazları çıktığı kadar bağırır:
-Niçin eşeğe ters biniyorsun? Hoca cevap verir:
-Kabahat yalnız benim mi? Eşek ters duruyor. Onun hiç mi suçu yok? Eğer o doğru olsaydı, ben doğru binecektim. Niçin eşekte suç bulmuyorsunuz da hep beni paylıyorsunuz?
***
Yalnız suçu tek bir insanda ya da toplumda aramak, problemi çözmeyi zorlaştırmaktadır. Eğer toplum topyekûn tersine işliyorsa, sistem bozuksa, düzgün bir davranış sergilemek oldukça güçtür. Meselâ vasıtanız bozuksa, sizin mükemmel bir sürücü olmanız, pek fazla işe yaramaz. Aynı şekilde ehliyetsiz sürücüler olursa, mükemmel vasıtalarla da bir işe yaramaz.
Evet, eğitim bir toplum işidir.
Hoca birçok nüktelerinde bunu vurgular.
HIRSIZIN HİÇ Mİ KABAHATI YOK
Nasreddin Hoca’nın eğitimcilik yönünü, üçüncü baskısını yapan “Bir Eğitimci Olarak Nasreddin Hoca” kitabında ele alan Prof. Dr. Abdullah Özbek, Hoca’nın eğitimci yönünü fıkralarıyla dile getiriyor:
Meselâ bir gün evine hırsız girer, nesi var nesi yok hepsini yüklenip götürür. Duyan herkes, yine suçu Hoca'ya yükler:
-İlâhi Hoca, insan kapısını kilitlemez mi? Ev yalnız bırakılır mı? diye suç üstüne suç yüklerler Hoca'ya... Hoca ise şu cevabı verir:
-Anladık, bütün kabahat bende; ama şu hırsızın hiç mi suçu yok?
Önemli olan hırsıza karşı kaliteli kilit geliştirmek değil; hırsızlık yapmayan insanı yetiştirmektir. Tabiî ki bu prensip, eğitimin ideal yönünü oluşturmaktadır.”
"Parayı veren düdüğü çalar" sözü, atasözü olarak dilimize yerleşmiştir. Bilindiği kadarıyla bu söz, Nasreddin Hoca'nın şu nüktesine dayanmaktadır:
PARAYI VEREN DÜDÜĞÜ ÇALAR
Bir gün Hoca Konya'ya gitmek üzere yola çıkar. Akşehirli çocuklar etrafını sararak düdük ısmarlarlar. Yalnız tek bir çocuk, ısmarladığı düdüğün parasını peşin verir. Bir kısmı da sonra vereceğini söyler. Konya dönüşü Hoca, peşin para veren çocuğun düdüğünü getirir.
Bedelini ödemeden düdük öttürmeye çalışan çocuklar ise, Hoca'yı sıkıştırmaya başlarlar. Doğrusu Hoca, bu kadar yüzsüzlüğe dayanamaz:
-Çocuklar öyle yağma yok! Parayı veren düdüğü çalar! der.
Hoca bu nüktesinde, huzuru hazıra konmakta bulanlara, taban eti yemeden av eti yemeye çalışanlara, sabretmeden murada ermeyi düşünenlere, ortaya bir değer koymadan değerli olmak isteyenlere kızar. Aynı zamanda bu tiplerin, hem kel hem fodul oluşlarına dikkat çeker... İşte onun için Hoca çocuklara, daha hayatlarının baharında iken, bir de ekonomi dersi verir.
Devam edecek.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.