İNSAN OLMAK
Bir küçük damladan ana rahmine düşerek hayat bulmak değildir insan olmak. Evet, doğumdan sonra sen de bir bireysin. Sen de gelişip büyüyeceksin. Ama kimi sadece birey olarak, hayvanattan farklı büyüyüp hayatını devam ettirecek, kimi de gerçek anlamda insan olarak, insanlık erdemine sahip olarak hayat yolunda ilerleyecek. Görünüşte ikisi de insan.
Gerçek anlamda insan olmanın kuralları vardır. Bu kurallar, zincirin her bir halkası gibidir. Biri kopsa, insanlık değerleri zayıflar, yok olur. Yoldur bu kurallar, insanlık erdemine kavuşmanın, hayatı yaşanır kılmak için mutlu olmanın ve mutlu etmeninin yolu.
Öfkemiz ve hırsımızla karşılık vermek yerine, empati yaparak, sükunetini koruyarak affedebilmektir insan olmak. İntikam duygusundan uzak olmaktır, insan olmak. İnsanlıktan nasibini almamışlar için bu affetme ve intikam almama özelliği, zayıflık olarak algılansa da, öfkesine ve nefsine yenilmeden karşılık vermediği için onun ne kadar güçlü olduğunu ve insanlığını ortaya koyduğunu gösterir.
Hayatın güzelliklerini ve yaşanırlılığını gösteren zincirin bir halkası da, dostluklara yelken açabilmektir. İnsan olabilmek için dostluklara açık olmak, kolayca dost edinip, sevgi ve mutluluğun paylaşılması çok önemlidir. Hayat, kinden, nefretten uzak olarak yaşamak kadar, dostluklarla güzelleşir. Ne olursanız olun, ne kadar sert olursanız olun, en zayıf yanınız dost olmak olsun.
Maalesef insan olma özelliklerimizin bir başka ana unsuru olan, birlikte yaşamayı, var olanı kardeşçe paylaşmayı beceremedik. Farkında değiliz, insanca yaşamak dururken, aptalca davranarak birbirimizi yok etmeye, bir diğerimizi saf dışı etmeye çalıştığımızın. Aldığımız, soluduğumuz hava aynıyken, birimizin verdiği nefes, diğerimizin aldığı nefes olurken, aynı güneşi paylaşırken hayatı kendimize zindan yapmak için elimizden geleni yapmaktayız. İki metrelik mezar bile bize bol gelirken, koca dünyaya sığamaz olduk.
Sevgi konusunda birbirimize o kadar uzaklaştık ki, sevgiyi öldürdük, nefreti körükleyerek acıları yaşatmaya, zulümlerle kendimizi, egomuzu tatmin edip ve birbirimizi yok edecek kadar yakınlaştık.
Geçen zamanda hata bulduk. Geçen zaman suçlu değildi. Zamanı suçlu kılan bizdik, onu bile göz ardı ettik. Neden? Çünkü hep bir sebep lazımdı öfkemize. Suçu kendimizde bulmaktansa, suçu zamana atmak en kaçamak yoldu. Ve biz bu yolu seçerek, geçen bir yılın ne kadar kötü olduğundan bahsettik ama bu yılı kötü yapan, insanlıktan nasibini almayan insancıkların, daha çok edinme adına, kin, nefret ve öfkeyle yaptıkları zulümleri, hoşgörüsüzlükleri görmezden gelip, insanı insan yapan değerleri hiç sayarak geçen günlere lanet ettik.
Neden bu kin, nefret ve öfke? Zaman kendini kirletmiyor, zamanı kirleten insanlar. Zamanı kötü kılan sensin, benim, biziz. Senin, benim ve onların düşünceleri.
Kimimizi acılar yoldan çıkardı, intikama yöneltti, kimimize öfkemiz, ihtiraslarımız ve egomuz yolumuzu şaşırttı. Bizim yaşama hakkımız olduğunu savunurken, başkalarının yaşama hakkını yok saydık. Peki, bu acıları yaşamaya neden olan sebepler sadece bunlar mıydı? Gururumuz, kibirimiz miydi? İnsan olma duygusundan uzaklaşmamız mı?
Evet bunların hepsi bir nedendi, ama asıl neden, bu acıların ana sebebi olan kötülerin bu kadar cesur olup meydanlarda boy göstermesine karşılık, iyilerin cesaretten yoksun kalarak, suskunca bir köşede uyuyor olması olabilir mi?
Dedim ya hep mazereti başkalarında buluruz, suçu başkalarına atarız diye. Hep adımı başkalarından bekleriz. Ama hayatı kolaylaştıracak, insanları mutlu edecek adımı atmayız, o ilk adımı hatta devamını başkalarından bekleriz.
Bugün bir adım atalım, hayatı kolaylaştırmak adına. Dün başlayıp yarın bitecek olan yeni bir yıl adına.
Sevgiyle gülümseyip, kızgınlıkları, öfkeleri yok etme adına.
Çünkü bu kısacık hayat, ne öfkeyle ne de acılarla yaşayacak kadar uzun değil.
Bir anlık mutlulukla tamamlayacak kadar,
Bir anlık mutlu olacak, bir anlık mutlu edecek kadar kısa
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.