İnsandaki Entropi
Entropi, fizikte bir sistemin mekanik işe çevrilemeyecek termal enerjisini temsil eden termodinamik terimidir. Çoğunlukla bir sistemdeki rastgelelik ve düzensizlik olarak tanımlanır ve istatistikten teolojiye birçok alanda yararlanılır. Sembolü S'dir.
Evet, bu şekilde tanımlanıyor.
Peki biz de nasıl arzı endam ediyor dersiniz?
Sözün ve ifadenin cümbüşünde görelim efendim,
Buyurunuz:
‘Evrendeki her şey, entropi yasası gereği zamanla bozulmaya doğru akıyor.
Aynı durum, insanlar ve sosyal sistemler için de geçerli. Oda ısısının, normal şartlarda sıcaktan soğuğa doğru akması gibi insanı ve sosyal sistemleri ayakta tutan maddi ve sosyal değerler de zamanla sıcaklığını yitirir.
Gençlik yıllarındaki yaşama heyecanı zamanla yitiriliyor hatta hayat bazen çekilmez gelebiliyor. Evlenirken eşlerin kelimelere dökülemeyen yakınlığı, zamanla zayıflamakla kalmayıp, geçimsizlik, birbiriyle mücadele ve şiddet noktasına gelip ayrılıkla son bulabiliyor. Çocuk doğarken anne - babanın onunla kurduğu ten teması ve yakınlık, zamanla azalıyor hatta bazen birbirlerine kıyacak düzeye ulaşabiliyor. Yokluk ve zorluk içinde kurulan bir aile şirketinde birlik adına verilen mücadele, zamanla ulaşılan varlık içinde ayrılmak için verilen mücadeleye dönüşebiliyor. Bir devletin dillere destan kurtuluş mücadelesi, zamanla aykırılıkların ve ayrılıkların mücadelesine dönüşebiliyor. Kısacası bütün sosyal sistemler bozulmaya mahkûmdur. Bunun için kültürel ve psikolojik entropiden söz ediyoruz.
Bozulmayı Yavaşlatanlar
Psikolojik entropi; yaş ilerledikçe yaşadıklarımızın, ruh yapımızda bıraktığı olumsuz izlerin çoğalması, doğal psikolojik dağılma ve bozulma eğilimidir. Bu eğilim, zamanla genetik kişilik özelliklerimiz doğrultusunda psikolojik sağlığımızı daha hassas, alıngan, kırılgan ve bozulmaya müsait bir hale getirir. Fizik olarak yaşlandığımız ve formumuzu kaybettiğimiz gibi ruh yapımız da giderek dağılma eğilimine girer. Bireydekine benzer biçimde toplumda yaşanan kötüye gidiş ve dağılma da kültürel entropiyi oluşturur.
Evrende kaçınılmaz olan bozulma, insan ve sosyal sistemler için de geçerlidir. O halde ölümden çalınmış kısa bir zaman dilimi olan hayata yüklediğimiz anlamı yeniden gözden geçirmek elzemdir. Diğer bir ifadeyle hayatta konfor alanımızı genişletmek, şöhretimizi arttırmak, mülkümüzü çoğaltmak kısacası kendi düzenimizi korumak için çevrede oluşturduğumuz düzensizliğe kafa yormak zorundayız.
Asıl mesele her şeyin bozulmaya doğru aktığını bilen bir canlı olarak insanın; evrendeki duruşu ve davranışlarıyla bu bozulmayı yani entropiyi hızlandıranların mı yoksa negatif entropiyle bozulmayı yavaşlatanların mı safında yer aldığıdır. Yani insan olarak maddi ve sosyal alanda yol açtığımız düzensizliğe karşılık üretilmesine sebep olduğumuz düzenin dengesine bakmak zorundayız.
Zira birey olarak iletişimi giderek tüketiyoruz. İnsan insana etkileşim amaçlı dost meclislerinde bile fotoğraf çekip sanal ortamda paylaşmaktan birlikte olduğumuz insanları ve mekânı göremediğimiz gibi anı yakalayamıyor ve insani bozulmayı hızlandırıyoruz. Aile ortamında çocuğun belki de bilmeden sebep olduğu hatalı bir davranışı, anne-babanın kendi egolarına yenik düşerek ailenin gündemini bozacak kadar büyütmeleri gibi davranışlar, insan ilişkileri gibi ailedeki bozulmayı da hızlandırıyor.
Kaçınılmaz Son
Sahip olma ve kazanma hırsıyla çalışanlarını, birer makine gibi gören, duygularını hesaba katmayan ve onları emanetine almayan patron, iş yerindeki doğal verimsizliği ve bozulmayı hızlandırıyor. Vatandaşları kendi hizmetinde görmekten onlara hizmetkâr olmayı unutan kamu yöneticileri, siyasetçiler ve liderler, kendi elleriyle toplumdaki bozulmayı hızlandırıyor.
Şişedeki gazın dışarıya çıkması gibi dünyaya gelen insan; çevresiyle kurduğu etkileşimler ile yetişir, toplumsal davranış kalıplarını öğrenir, çeşitli yükler alır. Bedeni gibi psikolojik yapısı da zamanla aşınır, yıpranır ve bir kaosa doğru gider.
Ölüm; insanın yeryüzünde algıladığı en büyük gerçeği, en büyük korkusu ve kaçınılmaz sonudur. Aşkın yaratıcı güce inanmak, en büyük yaşamsal korkumuzla başa çıkmak için gereken ruhsal dengeyi kurmamızı sağlar. Pozitif psikoloji anlayışının giderek yaygınlaşması da bu yüzdendir.
Mademki evrende doğal bir bozulma sürecindeyiz ve her şey gibi biz de ölmek suretiyle dönüşeceğiz. O halde ağacın meyve vererek oluşturduğu negatif entropiyi biz de diğerleri için üreterek sağlayabilir, bozulmayı yavaşlatanların safında yer alabiliriz. Böylece dağılma sürecinde olan psikolojik dengemiz için de bir negatif entropi oluşturabiliriz. Maddi ve sosyal alanda yeni ekinler ekerek ve yeni fidanlar dikerek işe başlayabiliriz.’
Evet dostlar,
Üstat böyle diyorsa böyledir.
Zira tahlil yığınlarının da dili vardır.
Selâmetle…
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.