Kendi Hikayemizi Yazma Zamanı mı?
Etrafımızda ‘’insanların birbirini anlamadığına’’ yönelik eleştiriler oldukça yaygın. Her birimiz ‘’anlaşamadığımız’’ ve ‘’iletişim kuramadığımız’’ noktasında ortak bir görüşe sahibiz. Kimsenin kimseyi dinlemediği, dinleyenin anlamadığı ve sonu gelmez tartışmaların yaşandığı bir çevreye sahip olduğumuzu düşünmekten, geri duramıyoruz. Toplumda bitmek, tükenmek bilmeyen bir gerginlikten bahsediyoruz. Gerginliğin sürekli artmasından ve tahammül sınırlarımızın her geçen gün daralmasından konuşurken, bu hususta endişelerimizi dile getiriyoruz.
Birbirimizi anlayabilmek için ’’kavramlara’’ ihtiyaç duyarız. Kavramların, zihinlerimizde aynı çağrışımları yapması üzerinden, birbirimizin ifadelerini anlamlandırma imkanına kavuşuruz. Söyleyenin, ifade etmek istediği düşüncenin dillendirilirken ‘’kavramlar’’ başrolü oynar. Kavramlar sayesinde, zihinde oluşanın karşı tarafın zihninde de aynı biçimde oluşmasını sağlayabiliyoruz.
İhsan Fazlıoğlu’nun ‘’anlam değer dünya’’ olarak tanımladığı ve anlam değer dünyanın inşasının önemi ile bunu açıklamak mümkündür. Anlam-değer dünyamızın inşa sürecinde ‘’kavramların’’ inşa ettiği alan, bütün düşünsel süreçleri ve ifade biçimlerimizi belirlemektedir. Bu belirleme, ‘’anlaşılma’’ ve ‘’anlaşma’’ kabiliyetimizi ortaya koymaktadır. Bu bağlamda anlaşmak için önce ‘’anlam-değer dünyamızda’’ kavramların karşılıklarının ne olduğuna ve bu karşılıkların hangi parametrelerle inşa edildiğine bakmak gerekmektedir.
Kavramsal haritamızın ekseriyetinin, kendi tarihsel tecrübemizin dışında oluşması ile kavramların ifadelerimizi açıklama kabiliyetinde sorun vardır. Kavramların, kendi tarihsel geçmişlerinden bihaber biçimde kullanılması, beraberinde anlaşılması güç bir tablo karşımıza çıkarmaktadır.
Tam da bu kavramsal haritamızın inşa süreci, anlam değer dünyamızın belirleyicileri ve bunlardan kaynaklı anlayamama sorununu Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın’ın ifadelerine yönelen eleştirilerin bir kısmında gördük.
‘’ Biz masalları olan bir coğrafyanın çocuklarıyız. Bize yüz elli yıldır modernleşme adı altında başkalarının hikâyeleri anlatıldı. Artık kendi hikâyemizi yazma zamanıdır.’’
Şeklinde üç cümleden oluşan bir sosyal medya paylaşımı yapan İbrahim Kalın’a yönelik eleştirilerin bir kısmını takip ettim. Eleştirilerin bir kısmının izansız biçimde yapılmış olmasına şaşırmadım. İzansızlığın sebebi üzerine biraz daha düşünme gereği hissettim, yalnızca. Üzerine biraz düşününce, rastgele eleştirenlerin kavramsal haritalarının inşalarının sorunlu taraflarını tespit etmeye çalıştım. Bir de eleştirilerinin tutarlılık ve bütünlük açısından bir irdelemesine giriştim. Tutarlılıktan uzak olmakla birlikte ‘’anlam bütünlüğü’’ üzerine sıkıntılı bir çerçeve çizildiğini gördüm.
Günlük politik popülizmine dayanan ve sloganik düzeyden öteye geçemeyen eleştirilerin, bir de bir kısmının toplumun ‘’okur-yazar’’ taifesinden gelmesine biraz içerlemedim değil.
‘’Medeniyet’’ üzerine kitap yazan İbrahim Kalın’ın, esasında yaptığı paylaşımla neyi ifade ettiği anlaşılmaktadır. Ancak Türk modernleşmesi ve modernizm serüveni üzerine düşünmek gerekmektedir.
Zihin dünyasının tam da İbrahim Bey’in bahsettiği biçimde başkalarının hikayeleri ile oluşturulması sonrasında bundan kurtulmak pek mümkün değildir. Kendini tanımlama biçiminden, dünyayı görme açılarına ve anlamlandırma süreçlerine kadar bütün bir alanı etkileyen ‘’başkalarının hikayeleri’’ ve bu hikayelerdeki ‘’kavramlar’’ ne yazık ki, okur-yazar da olsa karşı tarafı anlamaya engel olmaktadır.
‘’Barbar Modern Medeni’’ kitabını ‘’Medeniyet Üzerine Notlar’’ diye yayınlayan İbrahim Kalın, aslında bu paylaşımı bütün ayrıntıları ile anlatmaktadır. Ancak en azından kitabın 3. Bölümündeki ‘’Medeniyet ve Modernite’’ bölümüne bir bakmakta fayda görüyorum.
‘’Aydınlanma sonrası düşünce tarihinde medeni olmakla modern olmak eş anlamlı hale gelmiştir.’’ diyerek başlayan bölüm daha ilk cümlesinde aslında izansız eleştirilere gerekli cevabı vermektedir.
Buna rağmen CNN Türk kanalında Ahmet Hakan’a konuk olduğu bir programda bu meseleyi cevaplamıştır. Batı düşmanlığından uzak bir biçimde Batı merkezli okuma ve Batı merkezli düşünmenin dayatılmasına karşı olduğunu ifade etmiştir.
Batı merkezli bir ideolojik yapı olan modernizme karşı fikirsel bir eleştirinin haklılığını ifade etmek gerekmektedir.
Kendi hikayemizi yazma zamanıdır. Ancak önce hikayemizdeki cümlelerin bize ait olması, kelimelerin ve kavramların kendi tarihsel tecrübelerimizden oluşması gerekmektedir. Yoksa yine birbirimizi anlamayacak ve yine hikaye herkeste aynı görüntüyü çizmeyecektir.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.