Medeni denilen İngilizlerin kirli geçmişi
1500'lü yıllarda, İngiltere’de işler şöyle yapılıyordu:
Banyolar, içi sıcak suyla doldurulmuş büyük bir fıçıdan meydana geliyordu. Evin erkeği, temiz suyla yıkanma imtiyazına sahipti. Ondan sonra, oğulları ve diğer erkekler, daha sonra kadınlar, sonra çocuklar ve en son olarak da bebekler aynı suda yıkanıyordu. Bu esnada, su o kadar kirli hale geliyordu ki içinde gerçekten bir şeyleri kaybetmek mümkündü. İngilizcedeki “Banyo suyuyla birlikte bebeği de atmayın” (Don’t throw the baby out with the bath water) deyimi, buradan gelmektedir.
Yemek pişirme işlemi, her zaman ateşin üzerine asılı durumdaki büyük bir kazanın içinde yapılıyordu. Her gün ateş yakılıyor ve kazana bir şeyler ilave ediliyordu. Çoğu zaman sebze yeniyor; et pek bulunmuyordu. Akşam yahni yenirse, artıklar kazanda bırakılıyor; gece boyunca soğuyan yemek, ertesi gün tekrar ısıtılarak yenmeye devam ediliyordu. Bazen, bu yahni çok uzun süre kazanda kalıyordu. “Bezelye lapası sıcak, bezelye lapası soğuk, kazandaki bezelye lapası dokuz günlük” (Peas porridge hot, peas porridge cold, peas porridge in the pot nine days old) tekerlemesinin menşei budur.
Bazen, domuz eti buluyorlar; o zaman çok seviniyorlardı. Eve ziyaretçi gelirse, domuz etlerini asarak onlara gösteriş yapıyorlardı. Birinin eve domuz eti getirmesi, zenginlik işaretiydi. Bu etten küçük bir parça keserek misafirleriyle oturup paylaşıyorlardı. Buna “yağ çiğnemek” (chew the fat) adı veriliyordu.
Parası olanlar, kalay-kurşun alaşımından yapılmış tabaklar alabiliyordu. Asidi yüksek olan yiyecekler, kurşunu çözerek yemeğe karışmasına sebep oluyor; böylece gıda zehirlenmelerine ve ölüme yol açıyordu. Domatesler, buna sık sık sebep olduğu için, bundan sonraki yaklaşık 400 yıl boyunca, domateslerin zehirli olduğu düşünülmüştü.
Çoğu insanın, kalay-kurşun alaşımından yapılmış tabakları yoktu. Onun yerine, tahta tabaklar kullanıyorlardı. Çoğu zaman, bu tabaklar, bayat ekmekten yapılıyordu. Ekmekler, o kadar bayat ve sertti ki uzun zaman kullanılabiliyordu. Bunlar, hiçbir zaman yıkanmadığı için, içinde kurtlar ve küfler oluşuyordu. Kurtlu ve küflü tabaklardan yemek yiyen insanların ağızlarında, “tabak ağzı” (trench mouth) denen hastalık ortaya çıkıyordu.
Bira ve viski içmek için, kurşun kadehler kullanılıyordu. Bu bileşim, insanları bazen birkaç gün şuursuz vaziyette tutabiliyordu. Yoldan geçen insanlar, bunların öldüğünü sanıp defnetmek için hazırlık yapıyorlardı. Bunlar, birkaç gün süreyle mutfak masasının üstüne yatırılıyor; aile, etrafına toplanıp yiyip içerek uyanıp uyanmayacağına bakıyordu. Buna, “uyanma nöbeti” deniyordu.
İngiltere, eski ve küçük bir yerdi; insanlar, ölülerini gömecek yer bulamamaya başlamıştı. Bunun için, mezarları kazıp tabutları çıkarıyor; kemikleri bir “kemik evi”ne götürüyor ve mezarı yeniden kullanıyorlardı. Tabutlar açıldığında, her 25 tabutun birinde, iç tarafta kazıntı izleri olduğu görüldü. Böylece, insanların diri diri gömüldükleri ortaya çıktı. Buna çözüm olarak, cesetlerin bileklerine bir ip bağlayıp bu ipi tabuttan dışarıya taşıyarak bir çana dolamaya başladılar. Bir kişi, bütün gece boyu mezarlıkta oturup zili dinlerdi. Buna, mezarlık nöbeti (graveyard shift) denirdi. Bazıları, zil sayesinde kurtulur (saved by the bell); bazıları da “ölü zilci” (dead ringer) olurdu.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.