Çocuğunuzu sınav yerine İntihara hazırlamayın!
Gözü yaşlı bir anne, donmuş bir baba, deli gibi çığlık atan bir kardeş,
Odanın tavanından aşağıya sarkan bir ip, ipin ucunda bir ilmek, ilmekte gencecik cansız bir beden,
Polis telsizinin sinir bozan sesi, olay yeri inceleme ekibi, savacının sözlerini harf harf işleyen klavye sesi,
Komşular, sesi duyup gelenler, meraklı insan müsveddeleri, kameraları kayıtta akıllı telefonlar,
Masanın üzerinde “Artık dayanamıyorum!” yazılı bir not, yanında üzerinde “Emeğiniz, emanetimizdir” yazılı bir kurşun kalem ve üzerinde “ÖSYM” yazan üç şeker.
Emeği emanetimizdi, Rabbimin ailesine emanetiydi. O bize emanetti, emaneti sahibine kendi elleriyle teslim etti, sessizce gitti…
Büyükleri her sene onu kobay olarak kullandı, yepyeni ama hiçbir akıl sahibinin anlamadığı eğitim sistemleri üzerinde sınandı, hayatı sınavdı.
Paralel ile mücadelede kurban olarak sunuldu insanlar tarafından yapılmış sahte ilahlara…
Kendini bildi bileli sınav maratonuna koşuldu, koştu, yoruldu…
Başarmaya koşulluydu, tıbbiyeli olmaya adaydı annesinin gözünde, babası öğretmen ol diyordu, sevdiği bir genç vardı “Mutlu olsun yeter” diyordu “Doktor olmasa da olur!”.
Doktor olamadı, öğretmen olamadı ama mutlu olma ihtimali vardı, o da büyüklerinin saçma sistemi tarafından çalındı…
Benim ülkem robot koyunlar yetiştirmeye çalışan koskoca bir çiftlikti. Bilmem kaçıncı dersten çıkan, bilmem kaçıncı deneme sınavında yarışan, bilmem kaçıncı soruyu çözmeye çalışan gencecik robotlaşmış koyunlar üreten koca bir çiftlik…
Ama o, robot olmak istemiyordu, koyun olmaktan bıkmıştı. Odasına baktı… Her yerde saçılı sınava hazırlık kitapları vardı. Gözüne rafta “Küçük Prens” kitabı ilişti. Son deneme sınavında dereceye girdiği için edebiyat öğretmeni hediye etmişti. Defalarca açıp okumak istemişti ama sınav stresi okumasına engeldi.
Uzandı aldı kitabı ilk sayfasını açtı, dışardan çocuk sesleri geliyordu, çocuk olmak istedi tekrar…
Çocuk olamadı, doktor olmayacaktı, öğretmen olması için önünde bir sürü sınav vardı… Sonunda melek olmaya karar verdi.
İlmeği boyuna taktı, son kez masanın üzerinde duran “Küçük Prens’e” baktı, gözlerini kapadı ve sandalyeyi itti… Başta canı acıdı ama artık bu son acısıydı... Dişlerini sıktı ve bedeninden Rabbine doğru kanatlandı…
Polis telsizinin sesleri arasında televizyondan bir ses geliyordu: “Dershaneler kesinlikle açılamaz! Çocuklarımızın aydınlık geleceği için uğraşıyoruz…” diyordu pos bıyıklı tonton bir hayal tüccarı…
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.