Mehmet Ali Atiker’in azmi…
Şehir insanı olarak Ramazan ayının ilk günü yani dün itibarı ile güne uyuyarak başlıyorduk. Her sabah erkenden yola çıkarım. Ya gazeteye gelirim ya da birkaç dost ziyareti yaparım veyahut da programa katılırım.
Dün sabah ise sanki bizim o bilindik şehirde değildik. Sabah 7.30’da yola çıkmıştık. Başka zaman 4-5 yeşil ışığın yanmasını beklediğim kavşaklardan tık, tık geçiyorduk. Trafik açısından inanın çok güzeldi. Saat 10 sularında ise hafif, hafif bir kıpraşma başlıyordu.
Malum dün size söz verdik Ramazan ayı boyunca mümkün oldukça kötülükleri, çirkinlikleri görmemeye çalışacağız.
Ne kendimizi üzeceğiz ne de sizin canınızı sıkacağız.
Bu ay inşallah böyle gider.
HAL GİRİŞİ KORKUTTU
Tabii bu demek değil ki olanları da görmemezlikten geleceğiz.
Mesela Adnan Menderes Hali’nin girişi dün sabah saatlerinde gözümüze batan tek çirkinlikti. Bölgenin tüm kaldırımlarında uygunsuz ve yasak parklar vardı.
Allah sizi inandırsın otomobilin biri ise dönel kavşağın içinde park halinde idi.
Bu halde çok tanıdığım dostlarım var.
Eskiden hale çok girer çıkardık.
Ama son dönemlerde nedendir bilmiyorum hale pek girip çıkmıyoruz.
Demek ki dostlarımızı da ihmal ediyoruz.
Onlar bizi affetsin mübarek günlerde o nefis meyvelerin içinde oturmak pek bana göre bir şey değil.
Ama kafaya yazdık bayram sonrası hale daha sık gidip gelmeye çalışacağım.
Yalnız bölgenin özellikle de halin girişi trafik açısından çok sıkıntılı bir durum arz ediyordu.
ŞEHİR İNSANLARI İLE DEĞER KAZANIR
Bizim en çok eleştiri aldığımız konuların başında zaman zaman şehri yöneten insanlara büyüklerimize olumlu ifadeler kullandığımız yazılardır.
Mesela ben Tahir Başkanı en çok açık açık eleştiren bir insan olsam da kendisine çok daha fazla güvenir ve inanırım.
Tahir Başkan’ın hatası sevabı ile bu şehrin büyük bir değeri olduğunu iddia ederim.
Eleştirirken bile derim ki, “Bu insan 12 yıldır bu şehri yönetiyor. Bir tane paralı akçeli işini duydunuz mu? Bir tane kadınlı kızlı iğrenç dedikoduya şahit oldunuz mu?”
………
Dün uzun bir aradan sonra ikindi saatlerinde tesadüfen çok sevdiğim genç ve yürekli bir siyasetçi ile Mustafa Ak ile karşılaştık.
Mustafa Ak ile ilçe Başkanlığı döneminde ne kadar az bir araya gelirsek başkanlıktan sonra da o kadar çok bir olmaya başladık. Ama ta o dönemlerde Mustafa Başkan’ı tanıdıkça duruşu ile vizyonu ile kendisine saygım büyüyordu.
Görevi bıraktı saygım ve sempatim üç kat daha arttı.
Mesela bu şehrin kazanması gereken kendisini yetiştirmiş, tecrübe edinmiş ama çabuk kaybedip defterinden sildiği isimlerdendi Mustafa Ak.
Oysa başta Selçuklu olmak üzere Konya; Mustafa Ak ve Mustafa Ak gibi olan isimlerle heyecanını sürdürmeliydi.
Tam bu noktada Mustafa abimizle de tabii ki şehri konuştuk. İyiyi kötüyü samimiyetle dillendirdik. Mesela Mustafa Ak da Tahir Başkan’ın kendisini yetiştirdiği yönündeki görüşlerimize katılıyor ve Başkan’ın çok daha yüksek ve iyi yerlerde olmasını arzu ediyordu.
Bence bu şehrin insanları olarak artık kötülükleri değil iyilikleri konuşmak gerektiğini anlamanın ötesinde icraata geçmemiz gerektiğini, dahası bu konuda çok geç kaldığımızı söylemek istiyorum.
Ülkeyi yöneten isimlere baksanıza.
Biz bir Davutoğlu ile ne olduğunu daha anlamamışken, Karadeniz ve Doğu lobisi hala her iktidarda kazanmaya devam ediyor.
MEHMET ALİ ATİKER BİZİ ŞAŞIRTMAYA DEVAM EDİYOR
Hafta sonu bir toplulukta Mehmet Ali Atiker ile Hasan Hüseyin Karapınar abilerimizin dertleşmesine şahit olduk.
Her iki isim de bugün kendi alanlarında birer marka.
Hatta Konya markası değil, Türkiye markası değil, dünya markası olmuş durumdalar.
Yanlarında kaç yüzer insan çalıştıklarını bilmiyorum.
Ama dünyanın neresine giderseniz gidin bir ATİKER var, Almanya’dan Amerika’ya stantlarda PINAR var.
Bu iki isim aynı zamanda da çok mütevazılerdir.
Mehmet Ali Atiker abi çıraklıktan yokluktan tırnakları ile nasıl geldiğini, Hasan Hüseyin Karapınar abi ise seyyar satıcılık yıllarını gururla anlatırlar.
Anadolu sermayesi bunun için çok anlamlıdır.
Ama Anadolu’da biz birine iyi derken ikincisi hemen kötü der. Birimiz yakışıklı derken ikincisi kel kafalı der, durum bu şekilde paça çekiştirmece ile sürerken İstanbul sermayesi de “dünyaya nasıl hükümdar olurumu” konuşur.
Biz gelelim o sohbete.
Mehmet Ali Atiker abi, Hasan Hüseyin Karapınar abiye sektördeki yeni çalışmaları anlatırken bir ara masaya vurdu ve “Ahhh ülen ahhhh iki dil bilsem neler yapacağım neler”…
Duyduğum cümle ile şok olmuştum.
Hani bende zaman zaman kendimce hayıflanırım “bir dilim olsa” derim.
Pek çoğumuzda aynı şeyleri söyler. Öyle tahmin ediyorum.
Ama bizim Mehmet Ali abi masaya vururken “en az iki dil” istiyordu.
Bu nasıl bir heyecan, bu nasıl bir azimdi.
Daha sonra her iki isimde yurt dışı ticaretlerine nasıl başladıklarını, ilk zamanlarda tercümanların nasıl azizliğine uğradıklarını anlatırken Mehmet Ali Abi devam ediyordu;
“Bizim götürdüğümüz tercümanın benim dediklerimi tam olarak tercüme etmediğini anlayınca yanıma bir teyp aldım. O konuşmaları Konya’ya gelince tekrar bir başkasına çevirtiyordum” diyordu.
…….
Evet kolay kolay bir yerlere gelinmiyordu.
Bu insanların babalarının Holdingleri yoktu. Boğaza nazır yalılarda da büyümemişlerdi ama çok şükür bugün yüzlerce insana ekmek aş, iş vermenin huzuruna rağmen hâlâ tırnakları ile yerleri kazıyorlardı.
………..
Yazımın sonuna geldiğimiz noktada bu mübarek günde tekrar şunun altını çiziyoruz ki konumu, mevkisi, şekli şemali ne olursa şehrin tüm değerlerine yetişmiş insanlarına sahip çıkalım diyoruz.
GÜNÜN OKKALI SÖZÜ
Bir kitaptan edinilen bilgi vardır, bir de hayattan edinilen bilgi. Olgun insan diye ikisine de sahip olana denir.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Toplu ulaşım araçlarında kapıların önüne doluşup, inenlere engel oluşturmadığımız zaman daha iyi ADAM oluruz.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.