Mumlar mumları tutuşturmalı
Hz. Mevlâna, “Bir mum, diğer mumu tutuşturmakla mumluğundan bir şey kaybetmez” demiş yüzyıllar önce…
Mumlar mumları tutuşturmalı ki, sevgi olsun. Birlik olsun, dirlik olsun. Ayrı-gayrı kalmasın. Geceler gündüze dönsün. Muştular verilsin dört bir yana. Mum kendine geldi. Aslına döndü. Hakikati gördü desin dağlar taşlar bile…
Mumlar mumları tutuşturmalı ki, dertler kederler bitsin, solgun yüzlere can gelsin. Ne varsa aksayan ne varsa kördüğüme dönen, kendiliğinden açılsın gitsin.
Mumlar mumları tutuşturmalı ki, yokluk bitsin, yoksulluk bitsin, aç kalmasın, işsiz kalmasın. Ekmeğini bölüşenler, paylaşanlar artsın, çoğalsın. Hep bana hep bana diyenler, pişman olup, ne yapıyorum ben diye yanlışlardan dönsün.
Mumlar mumları tutuşturmalı ki, kalp kırmalar bitsin. Gönül almalar başlasın. Gönüllerin imarı yapılsın. Düşen düştüğü yerde kalmasın. Eller uzansın. Hızırın yetiştiği gibi yetişilsin dibe vuranlara, yolda kalanlara, enkaz altlarında can çekişenlere.
*****
Mumlar mumları tutuşturmadan olmayacak. Öyle bir yere geldik ki, bekle demek beklemeye hakaret…
Yarın demek, yarına ümitsizlik yüklemekle eş…Sabır demek, sabra en büyük haksızlık…
Sanılıyor ki, ben olmazsam, biz olmazsak mumlar mumları tutuşturamaz…Mum muma döndü, tutuşturmayı bilmez, elinden gelmez, halledemez! Yanmak, yakmak ve tutuşturmanın mumun fıtratında var olduğunu unutanlara mum ne yapsın ne desin ne söylesin?
Mumlar mumları tutuşturduğunda o ateşin, o yangının önünde durulmaz. Kim yanar, kim kavrulur, kim kaybolur, kim yok olur? Sorunun cevabı kendi içinde…
*****
Mum, gönülleri yumuşatmanın tam merkezinde.
Gönül mum gibi yumuşarsa ne mi olur?
Bir kere kırgınlıklar, dargınlıklar biter… Öfkeler, nefretler diner… Gurbetler, ayrılıklar kavuşma günü olur.
Gönül mum gibi yumuşarsa ne mi olur?
O yanık türkülerin havası değişir, meydanlar toy düğüne döner. Hüzünlü şarkılara takılıp kalmaz gençler ne feleğe küser ne kadere…
Sevginin kanat çırpması nedir bilir misiniz? Kuş misali şen, mutlu ve içten…
Ya gözyaşlarının sevinç gözyaşlarına dönüştüğü o emsalsiz anları?
Gülmeyi unutanların gülümsemesini seyredin derim o zaman…
Sevginin dokunduğu her yerde, her mevsimin bahar olduğunu biliriz bilmesine de…
Bahar mı unuttu bizi, yoksa biz mi anlayamadık baharın geldiğini? Biz mi anlayamadık güllerin açtığını, bülbüllerin en güzel şarkılarını ardı ardına sıraladığını?
Gülizarlar vardır ya hani, gül bahçeleri. Yanına lalezarları da ekleyin yani lale bahçelerini de. Bitsin artık şu senlik-benlik. Huzur gelsin, barış gelsin ülkemin her köşesine…
Merak etmeyin, çok uzak değil mumların mumları tutuşturması. Yakın, hem de çok yakın…
*****
Hz. Mevlâna, “Ey âlemin yaratıcısı! Kasvetli, kararmış, katılaşmış adeta taş gibi olmuş olan kalbimizi mum gibi yumuşat.” demişti de… Kalpten, mumdan, kalplerin yumuşamasından kapak kaldıranımız olmamıştı oldukça uzunca bir zamandır.
İşte şimdi tam o günlerdeyiz. Her şeye mum olmanın değil…Mumların mumları tutuşturmasının…
Yanmayan tek bir mum dahi kalmaması için yana-yakıla yollara düşmenin zamanındayız.
Mumlar mumları tutuşturmadığı içindir ki, çekilen sıkıntılar devam ediyor. Belimiz doğrulmuyor.
Ha düştük ha düşeceğiz mesabesinde ve mesafesinde konmuşuz bir uçurumun kenarına, havası suyu pek güzel, pek havadar diyerekten. Rüzgâr çok, fırtına çok, çatımız uçmuş, ruhumuz çökmüş haberimiz yok…
On bin liralık maaşlarıyla geçinmeye çalışan ayakta durmaya çalışan, ayakta durmak istiyorum, yaşamak istiyorum, ölmek istemiyorum diyen insanlar o uçurumun kenarında olanlar. Sessiz feryatları ve çığlıkları arşa yükselenler…
Adı enflasyon olan, adı hayat pahalılığı olan, adı alım gücü olan, adı ters kepçe gelen ekonomi olan manzaranın ardında tek bir gerçek var. Mumların mumları tutuşturmaması!
Çünkü bizim dediğimiz, bizi düşünür bizi unutmaz, bizi hatırlar, bizi yarı yolda bırakmaz, bizi namerde muhtaç etmez dediğimiz o mumlar, her birimizi unuttular. Gönlümüzü bile almadan üstelik…
*****
Ah mum ah! Mum var, mum var denmesi ondan galiba…
Keşke mumlar mumları tutuşturabilseydi…
Herkes çekilmiş bir köşeye…
Biz eskiden diye başlayan eski zaman hikayeleri temcit pilavı misali, yarım asrı aşkın ısıtıla-ısıtıla bir hal olmuş…
Aralara kara çalılar girmiş…Dostluk, hadi bana eyvallah demiş…Kardeşlik, kardeşliği terk etmiş…
Arkadaşlık, hoşgörüyü tüketmiş…Hısım akraba yol yakınken çekip gitmiş…
Mumlar mumları tutuşturma fırsatını o kadar çok ıskalamış, o kadar çok kaçırmış ki, “Selvi gibi umutlar döndü birer iğdeye / Geçti Bor’un Pazarı sür eşeği Niğde’ye” denmiş…
Yeter ki, mumlar, mumları tutuşturmaya devam etsin. Geceler gündüz gibi aydınlansın diye dilekler tutulmuş, temennilerde bulunulmuş, dualar edilmiş.
Sonra ne mi olmuş?
Araya bir akıl çelen girmiş, mumu mumdan uzaklaştırmış, Ateşi de…
Mumlar mumları tutuşturmalı dememiz o yüzden. Şimdi mum muma yakın, ateş onlardan daha yakın. Arada ne kara çalı kaldı ne akıl çelen…
*****
Mum demek yumuşama demek, hele mumların yanması hakikatlerin gün yüzüne çıkması demek.
Ramazan o taş kalpleri, taştan yürekleri mum gibi eriten, kendine getiren, aslına döndüren, hakikatlerle yüzleştiren ayın adı.
Mumlar mumları tutuşturmasın diye yapmadığını bırakmayanların çaresizliğidir Ramazan.
Diyeceksiniz ki, bu yıl sadece Ramazan ayı yok, seçim de var.
Ne güzel işte…
Mumların mumları tutuşturacağı en güzel zaman böyle bir zaman…
Su akar mecrasını bulur derler ya hani…Farkındaysanız, siyasilerimiz meydanlarda mumların mumları tutuşturduğunu görmüş olmalılar ki, hitap şekilleri bile değişti, yumuşadı…
Mumlar mumları tutuşturduğu içindir ki, geceler gündüze dönmeye başladı ve ülkenin her tarafından görülüyor artık…Bu görülme her gün daha da artacak, hissedilecek…
Çünkü mumların ciğeri fena yandı…Yandım Allah feryatları, ahlar, inlemeler ulaşacağı yere çoktan vardı…
Çünkü, mumlar mumları tutuşturmadan ne dost olabileceğiz ne arkadaş ne kardeş. Ne bir olabileceğiz ne de beraber!
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.