Oruç Reis, Yunanistan Ve Türkiye Üzerinden Doğu Akdeniz
Doğu Akdeniz, Türkiye ve uluslararası kamuoyunun dikkatle takip ettiği bölgelerin başında gelmektedir. Türkiye’nin bölge üzerinde bir süredir yürüttüğü kararlı tutum ve iyi planlanmış hamleler ile bölgede geri adım atmadığı gözükmektedir. Türkiye’nin Libya ile yaptığı anlaşma ve Libya üzerinden yürüttüğü politikaların önemini 11 Ocak ve 18 Haziran 2020 tarihli yazılarımda ifade etmiştim. Türkiye’nin, devlet olarak bölgede geri adım atmaması noktasında irade göstermesinin çok önemli olduğunu da o yazılarda belirtmiştim.
Fransa’nın başta olmak üzere bölge üzerinde Türkiye’nin yalnızlaştırılma çalışmalarına karşı, net ve tutarlı bir duruş sergilemek önemliydi. Çünkü böyle sıcak alanlarda sahada etkinliğiniz ve gücünüz kadar konuştuğunuzun karşılığı olacaktır. Böyle sahada her an alanın ısındığı durumlarda, ‘’blöf’’ ya da ‘’geri adım’’ bütün planınızı yerle bir edebilecektir. Bunun için üzerine çalışıldığı anlaşılan ve birçok faktörün değerlendirilerek ortaya konduğu belli olan ‘’Mavi Vatan’’ tezi ve ‘’Libya ile imzalanan anlaşma’’ başlıkları noktasında dik durmak gerekmektedir.
Türkiye’nin bölgede politikasından taviz vermeyeceği anlaşılması üzerine bölgede bizi istemeyen güçler, yeni planlar devreye sokmuştur. KKTC Cumhurbaşkanının bir dönem Türkiye’ye yönelik çıkışları ve hadsiz açıklamaları bu planlardan bir tanesi olsa gerek. Yine daha önce anlattığımız ve yazdığımız KKTC Cumhurbaşkanının talihsiz tutumunun arkasında Doğu Akdeniz denkleminin önemli bir yeri vardır.
Öte yandan Yunanistan’ın ısrarla Türkiye’ye yönelik tahrikleri ve tahriklerinin düzenli biçimde artırılması da yine Doğu Akdeniz denklemi üzerinden okunmalıdır. Yunanistan’ın bu tahriklerine karşı Türkiye’nin tutumunun; ‘’ciddiye alınmaya değmez’’ şeklinde gelişmesi de önemlidir. Sayın Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun buradaki açıklamaları ziyadesiyle kıymetlidir. Çavuşoğlu’nun Yunanistan üzerinden esasında bütün Avrupa’ya verdiği mesajlar ve mesajların ‘’haylaz çocuğunuza sahip çıkın’’ boyutunda gelişmesi, sanıyorum ki yerinde bir tutum olarak gözükmektedir.
Bütün bunlara rağmen Türkiye’ye yakın siyaset izlenimi veren Almanya’nın denkleme dahil olma biçimi doğru okunamamış olabilir. Almanya’nın bu denkleme dahil oluş biçimini, Avrupa’da çok güçlü Fransa istemeyen bir Almanya biçiminde yorumlamıştık. Almanya’nın burada kimi dengelere müdahale ederek kendisine önemli bir alan açmayı hedeflediğini ve Avrupa bağlamında Fransa’nın daha da güçlenmesini istemediğini düşünmüştük.
Ancak gelinen noktada Türkiye’nin kararlı tutumuna karşı Türkiye’ye yönelik bir ‘’iyi polis-kötü polis oyunu’’ kurgulanmış. Almanya’nın iyi polis rolü ile Türkiye’nin politikalarını kontrol etme hevesinde olduğu anlaşılmaktadır. Arama ve sondaj çalışmalarımıza ara vermemiz hususundaki dostane(!) tavsiyelerine uyarak karşılaştığımız tablo kabul edilebilir değildir. Yunanistan ile diplomatik biçimde bölgedeki sorunları çözmeyi tavsiye eden Almanya’nın bu tavsiyesine şerhler koymuş olsak da uyduk.
Tavsiyeye uymakla birlikte, Yunanistan hemen Mısır ile bir anlaşma imzaladı. Türkiye’nin Libya ile imzaladığı anlaşmanın örnek alındığı bu yeni formül esasında birçok tahriki ve hatayı da içinde barındırmaktadır. İlk olarak Yunanistan, Almanya’ya ve bize verdiği sözü tutmamış, yine haylaz çocukluğunu göstermiştir. Yalnız bu kez Türkiye haylaz çocuğun kulağının kemiğini kıracağına yönelik bir mesaj vermek durumunda kalmıştır.
İkinci olarak Yunanistan’ın Rodos Adası üzerinden anlaşma imzalaması Akdeniz’de başka bir sorunu daha kaşıdığını göstermektedir. Adaların kıta sahanlığı üzerinden ve hak iddiası ile hem Türkiye’yi yeniden tahrik ediyor hem de Akdeniz’de kabulü mümkün olmayan bir etkinlik sahibi olmayı hedeflediği anlaşılıyor.
Üçüncü olarak ise Türkiye’nin Libya ile anlaşma imzalaması sonrası belirlediği ve ilan ettiği bölgede kesişen noktalar vardır. Yunanistan burada Türkiye’yi taciz etmektedir.
Türkiye bu anlaşma ‘’yok hükmündedir’’ çıkışıyla tavrını belli etmiştir.
Aynı zamanda ara verdiği arama çalışmalarına tekrar başlamış ve Oruç Reis’i sismik arama için yola çıkarmıştır. Burada ‘’Navtex’’ ilan ederek ise gelebilecek bir tehdide yönelik taviz vermeyeceğini ilan etmiştir. Navtex, ülkelerin Deniz Kuvvetleri’nin, yapacağı eğitim ve tatbikatların bilgisini önceden duyurarak bu sahalara girilmemesi konusunda uyarılarda bulunmasıdır. Bunun ihlali noktasında oluşabilecek durumların sorumluluğu ihlal edene yüklenmektedir.
Fransa’nın buradaki açıklamaları ve tutumu Yunanistan’ı cesaretlendirmekte ve şımartmaktadır. Fransa ise Lübnan’da meydana gelen patlama sonrasında tekrar sömürgeci günlerini hatırladığını gösteren pozlar vermektedir. Macron’un ziyareti ve açıklamaları tam anlamıyla doymaz bir sömürgeci görüntüsüdür. Lübnan üzerinden Akdeniz’de varlığını artırmayı hedefleyen bir sömürgeci portresi çizilmektedir.
‘’Gelinen noktada Türkiye, bölgedeki politikalarının arkasında durmak zorundadır. Bu Türkiye’nin hakkıdır. Politikalarını daha fazla bileşeni göz önüne alarak revize edebilir. Ancak geri adım atmasının bilançosunu ‘’Yunanistan-Mısır’’ örneğinden gördüğümüzü unutmamalıyız. ‘’
Bölgede izlenen geçmiş politikaların faturası olarak yalnız kaldığımızı da ajandamıza not edelim. Türkiye’nin ulusal çıkarlarının ön planda olmadığı kimi geçmiş dış politika hamlelerinin, bölgede daha zor hareket eden bir durumda olmamıza sebep olduğuna dair notlarımız, belki bugün işimize yarayabilecektir.
Reel politiğin öneminin anlaşılmasına yönelik adımlarımızı atmalıyız. Reel düzlemde bölgedeki ilişkilerimizi gözden geçirmek durumundayız.
Son olarak unutmamak gerekir ki Türkiye birden çok sahada aktif şekilde bulunmaktadır. Bu durumda odağın dağılmadan, her birinden yeterli iradeyi göstermek kolay olmayacaktır.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.