“SEMÂ, ASLINDAN SAPTIRILIYOR”
- Devlet Sanatçısı Ahmet Özhan: “Sema, dinî bir törendir ve dinî mekânlarda yapılır. Âyini gösteriye dönüştüren etkinlikler, semâ törenlerine ve onun yapısına zarar veriyor. Semâ, bu ve buna benzer etkinliklerde kullanılarak aslından saptırılıyor.”
KADIN-ERKEK SEMÂ GELENEKTE YOK
1981’de İstanbul Sema Grubu’nu kuran gazeteci-yazar Nezil Uzel, kadın-erkek karışık semânın gelenekte yeri olmadığını belirtiyor. Uzel’e göre; Mevlevîlik’te kadın var; ama eski toplum yapısına uygun olarak ayrı mekânları kullanıyorlar. Kadınlar, Mevlevîhâne’nin ‘bacılar’ kısmından hem içeride semâ yapanları izler hem semâ yaparlaşmış.
Uzel’in Abdülbaki Gölpınarlı’ya dayanarak verdiği bilgiye göre, kadın Mevlevî şeyhi bile varmış tarihte. Mevlâna’nın torunu Divânî Mehmet Çelebî’nin kızı Güneş Hatun, babasının vefatından sonra, erkek çocuk olmadığı için dergâhın hâdimi sıfatıyla her türlü hizmeti ve şeyhliğini üstlenmiş. Hatta âyine çıkıp posta bile durmuş; ama semâ edip etmediği konusunda bilgi yok. Galata Mevlevîhânesi’nde Hasan Dede grubuyla kadın semazenlerin de erkeklerle bir arada semâ etmeye başladıklarını belirten Uzel, “İki ayrı yapıda insan, Cenab-ı Hakk’ın nûruyla yaratılmış iki ayrı cins birbirini tamamlar, yalnız daha ileri noktalarda zamanla biraz da itici güçler oluşur. Bunun için tartışmalı bir konu. Bizim mıtrıbımızdaki hanım arkadaşlar müzik icra ederek âyine katılıyorlar; ama semâ yapmıyorlar. Pek çözemiyorum doğrusu. Birlikte semâ olamaz. Futbol oynuyor mu birlikte kadın erkek?” diye soruyor. (Zaman, 11 Aralık 2000, s. 14).
MEYDANDA SEMÂ YAPILMAZ
Cumhuriyet’in ilk kadın semazeni olan Esin Çelebi, 2005’de bir üniversitenin açılışı dolayısıyla İzmir Atatürk Stadyumu’nda, “Anadolu, Güneşin Doğduğu Yer” adlı gösteride başı açık kadın semazenlerin meydanda dönmeleri üzerine şu açıklamayı yapıyor:
“Açılışı televizyondan izledim. İnanır mısınız, bir Türk olarak iftihar ettim; ama semazenler çıkınca üzüldüm. Çünkü kadın semazenler başlarına sikke giymişlerdi; ancak saçları açıktı. Sema yapan insanlar ise semazen değil, dansçıydı. Halkoyunlarını hazırlarken bile bir araştırma yapılıyor. Aynı duyarlılığı semâ için de göstermeleri lâzım. Semâ nerede yapılır, kimler yapabilir, bunu bilenlere sormaları lâzımdı. Semâ örf ve âdetini bozmamak için bugüne kadar ‘meydan’da sema yapmadım. Sadece kadınların olduğu ortamlarda, özellikle de evimde devamlı semâ yaptım.”
“MEVLEVÎLİK İSLÂM’I YAŞAMAKTIR”
Mesnevihan Şefik Can’ın asistanı Nur Artıran: Mevlevîlik en zarif biçimde İslâmiyet’i yaşamaktır. Maddî ve manevî her türlü zarafet de edepten gelmektedir. Kadın semazenlere karşı değilim. Çünkü kadın semazenler Hz. Mevlânâ’dan beri var, bundan sonra da olacaktır. Ancak ben semâ edenlere bir şeyi hatırlatmak isterim. Derviş yetiştiren her dergâhın kapısında asılı bir söz vardır: ‘Edep Yâhû’... Yani, ‘Ehli diller arasında aradım kıldım talep / Her hüner makbul imiş ille edep, ille edep, ille edep’.
Sonuç olarak edep dahilinde ne yapılırsa yapılsın makbuldür.”
“BAŞI AÇIK SEMÂ OLMAZ”
Tasavvuf müziğinin Türkiye’deki en önemli isimlerinden biri olan Devlet Sanatçısı Ahmet Özhan ise; “Semânın kuralları bellidir. Kadınlar başları açık şekilde sema yapamazlar. Hatta kadınlar açık alanda semâ yapmamalı. Semâyı gösteriye dönüştürüyorlar” diyor ve ekiyor:
“Sema, dinî bir törendir ve dinî mekânlarda yapılır. Kaynağına bakılırsa ibadet olduğu da zaten görülecektir. Âyini gösteriye dönüştüren etkinlikler, semâ törenlerine ve onun yapısına zarar veriyor. Semâ, bu ve buna benzer etkinliklerde kullanılarak aslından saptırılıyor. Bayanlar kendilerine mahsus, kendi ibadetini yaptıkları yerlerde semâ edebilirler. Kadınların nasıl semâ edecekleri, semâ âyininde ne tür kıyafet giyecekleri, nasıl örtünecekleri bellidir. Ancak modern geçinen bazı insanlar, semâyı iğdiş etmeye çalışıyor. Bu da hiç hoş bir şey değil.” (Zaman, Abdullah Kılıç, İstanbul-20.08.2005)
“SEMA EDERKEN RUHÎ BANYO YAPIYORUZ!”
Aktüel’den Birol Biçer, 1993 yılında ilk kadın semazenlerin semaının büyük gürültüye yol açıp tartışmalara sebebiyet verdiğini hatırlatarak 2011 senesinde, Çağdaş Mevlana Âşıkları Topluluğu’nun sema ayini hakkında izlenimlerini aktarırken, “Birlik Semaı’na yani Alevi Semahı ile beraber Mevlevi Semaı’nın dönülmesine şahit” olduklarını belirterek erkeklerle semaa çıkan ilk kadın semazen Didem Edman’ın duygu ve düşüncelerine şu şekilde yer veriyor:
“Sema etmek kişisel olarak insana hem huzur hem de sağlık verir. Toplumsal olarak da sorumluluk verir. Cumhuriyet tarihinde erkeklerle meydana çıkan ilk kadın semazen olduğum için ilk günden beri hep ilgi odağı oldum.”
Zeynep İnceoğlu adında bir diğer kadın semazen ise, “Sema ederken ruhi bir banyo yapıyoruz adeta. Semadan sonra bütün sıkıntı ve günahlarım üzerimden alınmış, kelebek hafifliğine bürünmüş hissediyorum.” diyor. (http://www.sabah.com.tr/galeri/yasam/kadin-semazenler/11)
YARIN: “Mevlâna, Konya’ya hapsedilemez”
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.