Rasim Atalay

Rasim Atalay

Sıkıysa tüketmeyin!

Sıkıysa tüketmeyin!

Büyük alışveriş merkezlerinin, zincir marketlerin ve hatta artık mahalle bakkallarının bile tüketimi artırmaya dönük tezgahları her daim dikkatimi çeker.

Alışveriş merkezlerine gittiğiniz zaman kendinizi bambaşka bir dünyanın içerisinde bulursunuz. Bir kere kapıdan girer girmez iklimin değiştiğini hissedersiniz. Buradaki temel amaç, dışarıdaki hava sıcaklığı ne olursa olsun (hangi mevsimde olursanız olun) içeride havayı insan için en ideal sıcaklık olan 24 derecede sabit tutmaktır ki, rahatlık versin, ortamdan çıkılmak istenmesin…

Bununla sınırlı kalmaz. Alışveriş merkezlerinde günün hangi vaktinde olursanız olun, dışarıdan bağımsız bir zaman vardır. Işıklarla öyle bir ambiyans oluşturulur ki, sabah saat 10:00’daki ortam ile gece saat 22:00’deki ortam arasında hiçbir fark yoktur. Yani zaman kavramını ortadan kaldırırlar. Yetmez, etrafta bir tane bile saat göremezsiniz. Günün hangi vaktinde olduğunuzu aklınıza gelirse kol saatinize veya cep telefonunuzdaki saate bakarak ancak anlayabilirsiniz.

Sizi burada daha uzun süre tutmak için gerekli altyapı sağlandıktan sonra ‘hadi tüket, hadi tüket, şunu da al, bunu da al, buna ihtiyacın olabilir…’ minvalinde uyarıcılar etrafınızı sarmıştır. Zihninize sürekli bir şeyler tüketmeniz gerektiğini empoze edilir. Örnek verecek olursak, kulağınıza gelen bir ‘pıst’ sesi ile canınız bir anda kola içmek isteyebilir. Ya da tamamen kapalı bir ortam olduğu için burada pişirilen yemeklerin kokusu sizi ziyadesiyle cezbeder ve tok gitseniz dahi acıkırsınız. Kokusu, yemeğin kendinden daha caziptir, daha güzeldir. Yemeğin güzel olup olmamasının bir önemi de yok zaten. Önemli olan sizin ödemeyi yapıp o yemeği almanızdır, yemeseniz de olur…

Alışveriş merkezlerinin genel kültüründe tükettirmek var. Bu sadece gıda ile ilgili bir durum değil. Bilinçli bir tüketici olduğunuzu iddia etseniz de, o kapıdan içeriye girdiğiniz zaman sürekli uyarılıyor olmanın sonuçlarını eve gittiğinizde ancak anlayabilirsiniz.

Diyelim ki giyime dönük bir ihtiyacınız var. Ama gerçek ihtiyaç… Allanmış pullanmış olanlardan değil… Farz-ı misal kendinize diyorsunuz ki, ‘Ben alışveriş merkezinin büyüsüne kapılmayacağım. İhtiyacım olan sadece bir pantolon ve bir gömlek. Onu alıp çıkacağım.’ Giyim mağazaları sizi de avlamak için birçok argüman kullanıyor. ‘1 alana ikincisi etiketin yarısına, şok kampanya…’ Bakıyorsunuz, düşünüyorsunuz, daha mantıklı ve cazip geliyor. Giyim mağazasının personeli de tam bu sıra devreye giriyor. ‘Efendim kampanyamızın süresi bitmek üzere bu fırsatı kaçırmamalısınız…’ minvalinde cümleler. 1 tane alıp ikincisini yarı fiyata alacağıma 3 tane alırım, 3 tanesini de yarı fiyatına getiririm mantığına kapıldığınız an, avlandığınız andır. Zira bu kampanyalar hiçbir zaman bitmeyecektir.

MÜTHİŞ BİR ÇOCUK PAZARI VAR!

Alışveriş merkezleri öyle de mahalle aralarındaki zincir marketler ve hatta bakkallar masum mu? Şu vakte kadar aslında ben de pek farkında değildim şimdiki söyleyeceklerimin.

Elinizi öper, 2 yaşında bir oğlum var. Onunla vakit geçirmeyi, bir ekmek dahi alacaksam birlikte gidip almayı, bunu alırken de evime en yakın bakkalı tercih etmeyi seviyorum. Bizim oğlan izlediği videolardan gördüğü sürpriz yumurtaları mahalle bakkalında, onun boyundaki bir tezgaha sıralanmış halde görünce tutturuyor isterim de isterim diye…

Bir tane de değil, iki, üç… Artık eline ne kadarını alabiliyorsa…

Değse, inanın gam yemeyeceğim. İçinde bir miktar çikolata ki o çikolatanın da sağlığa zararlı olduğu söyleniyor, yedirmiyorum. Çikolatanın içinde küçük sarı bir kutu. Kutunun içinde ise en fazla üç parçadan oluşan ve üç parçayı toplasan da bir halta yaramayacak oyuncak… Astarı yüzünden pahalı bir ürün. Göze hoş gelen ve özellikle çocukların cazibesini kazanan bu oyuncaklardan günlük koli koli satıldığını, ticari bir işletme mantığı güden mahalle bakkalının da dükkanından bunu eksik etmediğini öğrendim.

Tüm bu söylediklerimi toparlayacak olursam. Dışarı çıktınız, bir ihtiyacınızı gidermek istediniz. Tekrar eve geldiniz. Giderken ne almaya gitmiştiniz, neleri alıp geri geldiniz. Bazen asıl almak istediğiniz ürünü bile almadan eve döndüğünüzü fark ediyorsunuz.

Poşetleri açıp baktığınızda Konya tabiri ile ‘anaaa’ diyorsunuz ama iş işten geçmiş oluyor. Ha bu arada cebinizdeki paranın tükendiği de cabası. Ya da kredi kartı ile alışveriş yapmışsanız, hesap kesiminde bunu ne ara almışım diye düşünmeye başlarsınız.

Hadi geçmiş olsun…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Rasim Atalay Arşivi
SON YAZILAR