Sitem etmemek mümkün mü?
Dilde bozulma son zamanlarda hız kazanmış durumda. İşin garip tarafı bu bozulma, ne iktidar tarafı, ne de dil bilimci ve ülkemim çoğunluğunu oluşturan milliyetçi-muhafazakâr vatandaşlar tarafından tenkit almıyor.
Sokaklara bir bakalım, çok değil sadece bazı tabelalara bakalım ne demek istediğim açıkça ve kolayca anlaşılacaktır.
Şöyle geri yaslanıp bir süreliğine 30-40 yıl evveline gidelim. Çoğu zamanlar olduğu gibi o zamanlarda da milliyetçi-muhafazakâr kesimlere özel hayatlarına varacak kadar çok yönlü baskılar vardı. En barizi de halk tarafından seçilmiş ve hiçbir teröre bulaşmamış bir milletvekili “Cumhuriyete meydan okuma” bahanesiyle meclisten kovuluyordu.
Solcu, Kemalist, FETÖ ve laikçiler ele ele vermiş maalesef Cumhuriyeti kuran ailelerin çocuklarını mekteplerden atıyor, derslere almıyor, onları adeta süprüntü ve aşağılık görerek yasal ve insanı haklarından tecrit ediliyorlardı.
Öte yandan yine o dönemlerde kadim kültürümüzden olduğu kadar dilimizde de yeni değişimler için çalışmalar yapılıyordu. Zamanın en moda kelimeleri ortalığı kasıp kavuruyor; olası, olanak ve olasılıklar bir ideolojiyi temsil ediyor edasıyla servis ediliyor, bu kelimeler maksatlı olarak anlam itibariyle tam karşılığı olmamasına rağmen cümlelerde yer alıyordu.
Hâlbuki dilin istikrarı, kültürün, sanatın, düşüncenin ve edebiyatın istikrarıdır. Bu değerleri olmayan toplulukların (devlet, kabile, cemaat, vakıf, dernek) ne anlamı olur ki.
Dilde bozulma için Türk insanının geçmişinden koparılma fiiliyatı ilk dilde başlamış, halen de devam etmektedir. Bu işi geniş çapta yapan ve 1950 li yıllarda Nurullah Ataç’tır. Ataç dilimizdeki dini kelimelere savaş açması dilde yozlaşma doruğa ulaşmıştır. Tüm bu yozlaşma çalışmalarına rağmen halkımız bu uydurma ve tam karşılığı olmayan kelimeleri bir türlü hazmedemeyerek, kültürünü, tarihini ve dinini doğru temsil eden kelimelere kullanmaya devam ederek (halkın dili) değerlerini nesillere aktarmayı sürdürmüş, sürdürmektedir de.
Son birkaç yılda ne hikmetse gizli bir ele yeniden dilde yozlaşmayı devam ettirmek için çaba sarf ediyor. Siyasi sahada, kültürel, estetik ve fikri manada hiçbir fiili bir vaziyet olmadan ne hikmetse eskinin ideolojisini temsil eden kelimeler yeniden alan bulmuştur. En muhafazakâr gazetelerimiz, yazar ve fikir insanımız olanak, olasılık yanında YANIT kelimesini kullanmaya başlamıştır.
Yanıt kelimesi, cevap kelimesinin karşılığıdır. Behey yazar, çizer ve fikir adamları, ne oldu da, cevap kelimesinin neyini beğenmediniz de, bunun yerine yanıt’ı kullanmaya başladınız.
Dil bilimci değilim ama bilenlere sordum “cevap kelimesinin yerine yanıt kullanılması cümlenin anlamını tam olarak karşılar mı”? Hiç birisi evet diyemedi. Yanıt, kanıt (delil) neyin karşılığıdır, anlatamadılar.
Bizim sol ve çağdaş yobazları tarihi geçmişimiz ve kadim kültürümüzden bu milleti koparmak için her sahada, hep mücadele vermiştir, vermektedir de. Bunların maksadı Türk milletini, yoz bir millet haline getirmek, onu millet yapan değerlerden koparmak olsa gerek ki, görevlerin ifa ediyorlar. Böyle de milliyetçi-muhafazakâr kesim ne yapıyor. Daha da ötesi dilbilimciler ne yapıyor.
Bizler 70-80 li yılların genç kuşağı olarak, bırakın 50 yıl evveli, bizden 20-30 yıl önce (1950 li yıllardan evvel) yazılan eserleri okuyamıyoruz. Şimdiki nesil hayatta olan bizleri dahi anlayamıyor. Bizi anlayamayan bu neslin çocukları kendi konuştuklarını anlayamayacak, meramını anlatamayacak hale mi gelecek. Bu dilbilimciler ve siyasetçilerin ve de MEB ‘nın ayıbıdır.
Sitem ediyorum, bu ayıbı örtünüz, lütfen.
Dile, kültüre, sanata saygı; insana ve geleceğe saygıdır.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.