YABANCILARIN ÜLKEME BAKIŞI
Seyahati çok severim, ancak, uzayınca sıkıntı oluyor. Bu sefer de öyle oldu. Bir proje çerçevesinde iki ülke ve 3 büyük şehre yaptığımız 8 günlük seyahat nihayet bitti ve güzel ülkeme sağ salim döndük. Gidilen yerler ülkeler Kuzey Avrupa ülkeleri olunca yoğun soğukla karşı karşıya kalırız diye çok korktuk ama gidince hiçte korkulacak bir soğukla karşılaşmadık.
Hayatımda çocukluğumdan beri hep gözlemci oldum. Köyümde okuduğum İlkokul öğretmenime bile o yaşlarda enteresan sorular sorarmışım. Herkesin öğretmenim demeye dahi çekindiği bir dönemde enteresan sorular sormam öğretmenimin hep ilgisini çekmiş; sonradan ele aldığı hatıralarında uzun uzun benden ve sorularımdan bahsetmişti de oradan da bilirim.
Neyse bu ilk seyahatimizde ilk uğrağımız Stockholm’e oldu. Son derecede güvenli ve bir numara olarak bilinen, yolcusunun % 90 yabancılar olan THY ile rahat bir seyahatimiz oldu. İlk şoku havaalanı çıkışında yaşadık. Hanım olan pasaport polisinin soğuk yüzü ve mantıksız sorularına muhatap olduk. İmtiyazlı pasaporta ve kimliğimize rağmen “neden geldiniz, ülkenize geri dönün” kabilinden soruları oldukça demokrat ve özgürlük heveslisi olarak bilinen İsveçlilere hiç yakışmıyordu. Herkese kolay geç derken polisin bizleri neredeyse 5 dakika sorgulaması “sosyal-demokrasinin beşiği ve insan haklarına saygılı bilinen Kuzey Avrupa ülkelerinin normal tavrı değil” diye düşündüm. Ancak inatçılığım ve yanlış tavırlarına, doğru karşı sorularla zor durumda kalan polis çareyi bizi savmakta buldu.
Resmi gezimiz Stockholm, Göteborg ve Helsinki (Finlandiya) ziyaretlerinden oluşuyordu. Seyahat süresince o kadar çok olayla karşılaştık ki, tamamını burada anlatmam günler alır ancak enteresan olanlarını kaleme alarak “siz okurlarımın bu ülkelere seyahatlerinde ilgisini çekmesini” istedim.
Seyahatimiz öncesi projemiz gereği bazı kurum ve kişilerle iletişim kurdum. Bunlardan bazılarından randevu almak zor olmadı ancak bazıları bırakın randevu vermeyi, bizimle konuşmak dahi istemedi. Sebebini anlamıştım ama yine de bazılarını kendimi tanıtarak ısrarla aradım. İçlerinden bir bilim insanının “Türkiye’den biri ile telefonda da olsa görüşmek istemiyorum” demesi enteresandı. Bir batılı bilim insanının tavrı zoruma gitmişti. Konuşmamın sonunda “siz bilim insanı mısınız, yoksa politikacı mı/” dediğimde de telefonu kapattı. Buyurun bu ve böyle tavırların yorumunu sizler yapın.
Elbette tüm batı alemini aynı kefeye koyamam ama bu tavır bir şeyi anlatıyor. Bir insanı ve toplumları gıyabi yargılamak hangi milletten olursa olsun hoş bir davranış olmuyor. Ancak bunun sebebi sadece batılıların durup dururken olmuyor. Bizim içerideki ve dışarıdaki hain, şerefi kırık, onursuz, sırf işlerine gelmediği için ülkesinin liderini “diktatör” olarak suçlayanların payı olduğunu düşünmeliyiz.
Bu arada Cumhuriyet Bayramı resepsiyonu için Stockholm elçiliğinden davet geldi. Akşam davete icabet ettik. Büyükelçimiz efendi, sağlıklı görünümlü ancak kısa tanışmamızda ülkesinin meselelerini dert etmiş birine benzemiyordu. Öyle ki ne kadar Türkiye düşmanı, PKK’lı ve diğer gruplardan insan var ise davetlere çoğunlukla onları çağırıyormuş. Kurban bayramı ile dalga geçecek kadar da fütursuz davranışları olan birisi. Cumhurbaşkanımızın Cumhuriyet mesajının son derecede cılız ve yüzeysel sesle okunmasına itirazıma büyükelçilik müsteşarına itirazım oldu. Gel de yanma. Yabancıların tavırlarının, bu insanlara bağlı olduğunu da düşünmemiz gerekmez mi?
Resepsiyonda Midyat doğumlu iki Süryani iş adamı ile ciddi muhabbetimiz oldu. Yusuf ve Kobil son derecede saygılı ve candan insanlar. 35 sene önce buraya gelen Türkiye sevdalısı bu iki insandan sarılarak ayrıldık. Resepsiyonda Cengiz Çandar da vardı. Aranıp aranmadığını bilmem ama rahat tavırları ve kaygısız hareketleriyle dikkat çekiyordu. İranlı bir Azeri ile evli Sivaslı bir kızımızın candan tavrı ve sonraki yardımları çok sevindiriciydi. Burada Türkiye dostu insanları bulmak da güzeldi.
KALIN SAĞLICAKLA…
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.