Yalan Dünya
Hayat akışımız küçücük olayların akabinde değişiverir bazen.
Cuma gününe özel içerikli yazılar kaleme alma fırsatı doğuyor zaman zaman. Geçtiğimiz haftalarda bahsettim. Okurlarımız hatırlayacaktır. Gündemin karmaşasından uzaklaşmak gerekiyor arada. Okuduğumuz, dinlediğimiz ve bizi okuyanların da istifade etmesini istediğimiz bazı ibretlik hikâyeleri, anlatmak, ders almak, vesile olabilmek gerekiyor.
Zira bazen dünya hayatı olabildiğine boş geliyor, bomboş… Yaşama gayemizi, âlemdeki oluş sebebimizi sorgulama ihtiyacı hâsıl oluyor. Sonra az konuşup çok şükretmek isteği... O az konuşmada da elden geldiğince hayır konuşmak…
Haydi, başlayalım o vakit.
Rivayet o ki, Seyyid Abdülkadir Geylani (k.s) Bağdat’ın sokaklarında talebeleri ile birlikte yürüyordu. Bu esnada yolun kenarında üstü başı perişan sarhoş biri hazreti durdurur ve ‘Ey Abdülkadir Allah Kâdir midir? Değil midir?’ diye sorar. Hazreti Şeyh de gülümser ve ‘elbette Kâdirdir’ der.
Sarhoş bir kez daha ‘Ey Abdülkadir Allah Kâdir midir? Değil midir?’ der. Hazreti Şeyh tekrar gülümser ve ‘elbette Kâdirdir’ der. Adam bir kez daha sorar: Ey Abdülkadir Allah Kâdir midir? Değil midir?
Seyyid Abdülkadir Geylani (k.s) birden ağlayarak secdeye kapanır ve ardı ardına: ‘Kâdirdir, Kâdirdir. Kâdirdir’ der. Sonra talebelerine bu sarhoşu götürmelerini, yıkamalarını ve ona ikram etmelerini emreder.
Bu değişik hadiseye şahit olan talebeler şaşırırlar ve Hazreti Şeyh’e bu yaşananların manasını sorarlar. Seyyid Abdülkadir Geylani (k.s) şöyle açıklar: ilk sefer bana sorduğunda ‘Allah beni affetmeye Kâdir midir? Değil midir?’ dedi. Ben de ‘elbette Kâdirdir’ dedim.
İkincide ise bana ‘Allah isterse beni senin yerine koymaya Kâdir midir’ dedi. Ben de ‘elbette Kâdirdir’ dedim. Üçüncü sorduğunda ise ‘seni benim yerime koymaya Kâdir midir’ dedi. O an korktum, ağladım ve ‘Kâdirdir, Kâdirdir, Kâdirdir’ dedim. Arkasından secdeye kapandım. Allah’tan benden hidayet nimetini almaması için ve âfiyetini daim kılsın diye dua ettim, dedi.
Hepimiz bir hayat gailesinin içindeyiz.
Her gün yüzlerce insanla karşılaşıyor kiminin yüzüne bile bakmadan yanından çekip gidiyoruz. Kim ne halde ne yapıyor kafasında ne var habersiziz. Bazen gurur ve kibir dağları öyle büyüyor ki içimizde… Önümüze ne engel çıkarsa çıksın aşarız gibi geliyor.
Belki cebimizdeki para, belki bindiğimiz arabanın haşmeti ne bileyim belki de oturduğumuz o koltuk.
Bizi bambaşka âlemlerde yüzmeye teşvik ediyor.
Çok konuşuyor, verilen nimetlerin değerini bilmiyor ve az şükrediyoruz.
Ancak çetin bir imtihan ile karşılaştığımız vakit Allah ile olan irtibatımızı artırma yoluna gidiyoruz. Dualar, yakarışlar…
Hâlbuki huzuru daim etmenin yolu az da olsa devamlı şekilde bunları yapmaktan geçiyor. Bizler ise başımıza gelmeden iflah olmuyoruz. Kimilerimiz ise başına ne çeşit bir bela gelirse gelsin artık ona karşı bağışıklık kazanıyor. Ve daha çetinlerinin içine atlıyor. Onun için bir yöneliş söz konusu olmuyor. Oradaki hesap anlaşılan başka yerde görülecek!
Demişler ya hani… Mal sahibi mülk sahibi hani bunun ilk sahibi?
Allah isterse trilyonlarla kurulan düzenler bir saniyede yok olur. İsterseniz bir ülkenin en yetkilisi olun mevki makam harap olur. Âlim sandığımız zalim, zalim sandığımız âlim olur… İstemezse de bütün dünya birleşse hiç kimse bir şey yapamaz. Aslında çoğumuzun bildiği ama kolay unuttuğu bir ana fikir bu. Teslimiyetin mottosu… Günlük yaşantımızda hatırımızdan çıkarmasak bambaşka bir hayata yelken açacağız vesselam.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.