Gerisini sen bilirsin yarabbi
Bir hoş seda bırakarak gitmek istemiyor insanlar. Kavgalar, hakaretler, zorbalıklar, baskılarla anılmak istiyorlar herhalde. Ya da hoş sedayı iyilik ve güzellik dışında ne varsa yapılan bir şey sanıyorlar.
Güzel anılmak, güzel hatırlanmak bu değil. Gözyaşları sel, feryatlar, çığlıklar arşa yükselmiş vaziyette. Öldüren, katleden, vahşete doymadı. Alma mazlumun ahını deyimini herkes bilir. Mazlumun ahını kim aldıysa, o ah onun yakasını bırakmaz.
Gönül almak, insanların elinden tutmak, fakir fukarayı ayağa kaldırmak, yüzlerini güldürmek yerine ortaya konan davranışlar kan dondurucu. Kendilerinin olmayan bir dünyayı istiyorlar. Kendilerine ait olmayan dünya nimetlerini de.
Allah’ın rızasını kazanmak gibi bir güzelliği görmezden gelen gelene…
Onun rızasından daha büyük, daha ulvi, daha yüce bir rıza olabilir mi?
Neden kendimizi böyle bir rızadan mahrum bırakıyoruz?
Hayat sanıldığı kadar uzun değil…
Az yaşa, çok yaşa akıbet gelir başa diyenlerin işaret ettiği akıbet, ölüm değil mi? Dünya ahiretin tarlasıdır, ne ekerseniz, onu biçersiniz denmiyor mu? Dünya, “aç öldürme tok öldür, kış öldürme yaz öldür” feryatlarını ne çabuk unuttu.
Adam diyor ki, yeminle daha dün görüştüm, sabah başın sağ olsun dediler. O böbürlenerek gezenler, dünyanın hâkimi benim diyenler içinde aynı şeyler olacak.
Hırslarını, kinlerini ve ihtiraslarını delicesine, hiç ölmeyecek gibi sürdürenlere, ölüm dur diyor, buraya kadar diyor. Anlayan yok. Ders alan yok. Ders çıkaran yok…
Dünya fani, ölüm ani…İbret alan nerde, hani?
Gerisini sen bilirsin yarabbi…
*****
“Avazeni bu aleme Davut gibi sal / Baki kalan, kubbede bir hoş sâdâ imiş” diyen Divan şairi Baki, dünyadan çekip giderken, geriye “hoş bir seda” bırakmanın faziletini anlatmak ister bu mısralarda...
Neden hoş bir seda bırakmak istemeyiz ki?
Elimizde iyilik yapmak için onca imkân, yetki ve güç varken neden kullanmayız o imkanları, o yetkiyi ve gücü…
Dünya bir anda huzura kavuşsa, oh dese, rahatlasa, yüzler gülse, bu mutluluk tablosu, o insanı unutulmazlar arasına emsalsiz bir yere konduracakken, tamamen tersi davranışlar sergilenmesini açıklayabilecek kelimeleri bulmakta zorlanıyorsunuz.
Sevmeyi, hoşgörüyü ve barışa açılan kapıları kapatmak, insanların nefes almasını engellemek değilse nedir?
“Her birinize bir süre verilmiştir. Bu süre sonunda bana döndürüleceksiniz” diye buyuran Rabbimiz, dünyadan ayrılacağımız anı ve zamanı biz kullarına bildirmemiş.
İnsanların ve insanlığın elinden tutmak varken, seçilen yol zulümden başka bir şey değil.
Doğu Türkistan’da yaşananlar, Orta Doğu’da yaşananlar, Gazze’de yaşananlar, Afrika kıtasında yaşananlar, dünyanın birçok ülkesinde zulümle karşı karşıya kalanların gözyaşları dinmeli artık.
Fani dünya hiç kimseye yâr olmadı, kimseye de kalmadı. Ne dünya haritalarına dudak bükenlere ne eski dünyaya yüzyıllarca hâkim olanlara…
*****
Avrupa yedi yıl, otuz yıl ve yüzyıl savaşlarında birbirini boğazladı. Ortadoğu son elli yılda kan gölüne döndü. Sömürgeciler, istilacılar ve işgalciler, nice medeniyeti yerle bir ettiler, milyonlarca masum insanı öldürdüler.
Dünya tarihi İstiklal mücadelelerine sahne oldu.
Bunlardan biri de Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın önderliğinde yapılan Türk İstiklal Mücadelesiydi.
Dünyanın en zor elde tutulan coğrafyalarından biri olan Anadolu coğrafyasına kurulan üçüncü devlet olan Türkiye Cumhuriyeti ilk yüzüncü yılını aşıp, ikinci yüzyılına döndü.
Anadolu topraklarında bulunuşumuzun bin yılını doldurmaya da çok bir şey kalmadı.
Çabuk kenetlenen, çabuk toparlanan, bir tehlike karşısında milli refleksleriyle yek vücut olabilen bir yapıya sahip Türk Milletinin, bu özelliği az rastlanan bir özellik.
Şeyh Edebali’nin “İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın” düsturu, Anadolu’daki ikinci Türk Devleti olan Osmanlı’yı altı yüz yıl ayakta tutmuş olan bir düstur. İnsana verilen değerin bir hoş sedası.
*****
Atalarımız ve büyüklerimiz bu topraklar üzerinde hoş sedalar bırakarak ayrılmışlar bu dünyadan. Bu coğrafya, Hoca Ahmet Yesevi’nin elinin üzerinde olduğu bir coğrafya…
Onun gönderdiği ve o gönderilenlerin izini takip eden gönül adamlarının, Ahlattan, Hasankale’den, Malazgirt’ten, İznik’e kadar, İzmir’e kadar, İstanbul’a kadar uzanan bir yolda yürümeleri ve onları takip ederek gelen yirmi dört Oğuz boyunun Alpleri ve Beyleri, yurt tuttular, vatan eylediler Anadolu coğrafyasını…
Bu coğrafya geçirdiği onca badireye rağmen ayakta kaldı. Ayakta durdu. Görmediği düşmanlık, görmediği hainlik, görmediği sırtından hançerlenme dahil, hile, tuzak ve entrikaya rağmen yıkılmadı, ayakta kaldı.
Nice isimsiz kahramanını ve evladını toprağa verdi. Kan kustu, kızılcık şerbeti içtim dedi. Sırrını vermedi, aşikâr etmedi. Her hain plana karşı, ondan çok daha güçlü planlar ve oyunlar ortaya koydu. Ne tuğları yere düştü ne bayrakları…
Düşmez denilen kaleleri düşürdüler, fethedilemez denilen kaleleri fethettiler. Denizlere ulaştılar. Karadeniz’i ve Akdeniz’i birer Türk gölüne çevirdiler.
Bu denizlerde değil gemi, tahta parçası bile yüzdüremez oldu, Cenevizliler, Venedikliler. Yeni sahipleri inkâr etseler de Türk’ün hoş sedası dolaşıyor o coğrafyalarda…
*****
İnsanoğlunun ne hırsı bitti ne kini…Affetmeyi, hoş görmeyi öğrenemedik…
Hoş seda adına örnek alınacak gönül sultanlarıyla dolu bu coğrafya. Yaşadıkları dönemlerde insanları irşat etmiş, teselli etmiş, gönüllere sular serpmiş, savaşanları ikna etmiş, Beylerin Sultanların yanlış kararlarını engellemişti her biri.
Bugün sıkıntısını çektiğimiz nokta sanıyorum böyle bir nokta…
O insanların yazdıkları elimizde, söyledikleri dilimizde hoş seda bırakmak, güzel anılmak dilimizin ucunda…
Mevlâna hoşgörünün piriydi…
Yunus gönüllere sular serpendi…
Onların çağrılarını, sözlerini, şiirlerini kimse hatırlamaz mı?
Kimse kimseye hatırlatmaz mı?
Ah hoş seda ah…
Nice kandil geldi geçti…Kadir gecesi gibi bir gece geçip gitti…
Yumuşamadı gönüllerimiz…
Barış ötelendi, hoşgörü ötelendi, hoş seda ötelendi yine…
Bayram dahi açamadı kapıları…
Bayram da kâr etmedi…
Gerisini sen bilirsin yarabbi…
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.