‘YAZARIN EMEĞİ, OKURUN BEKLEDİĞİ’ MEVZUUNA DAİR
Uğur Özteke ağabeyin günlük yazılarına çok güzel, çok sempatik ve sevimli gelen bir başlangıç şekli vardır benim; güzel şeylerden bahsetmek istediğini, okuyucularının da moralini dik ve duru tutmak istediği minvalinde sözler eder, fakat yazısının ilerleyen safhalarında duayen bir gazetecinin ilgisini isteyen sorumluluk taşıyıp köprü vazifesi görmesi gereken vazifelerinden dolayı moral bozucu meselelere girmek zorunda kalır.
Güzel şeyler dururken kimse can sıkıcı konuları dert edinmek, aktarmak istemez. Gerek, yazar gerekse okuyucu için yorucu, zul işlerdir bunlar. N’eylersin ki yazar mecburdur, bu meseleleri dert edinecek çözülmesine fayda sağlayacak bir zarureti vardır.
Toplumun sorunlarını dile getiren, adeta başını ortaya koyan yazarın, gazetecinin bu emekleri, fedakarlıkları karşısında halkın da sık sık özeleştirisi yapması, emek harcaması ve kafa yorması gerekir. En basit konuyu dahi kağıda dökmek için araştırmalar yapan, bir bütünlük sağlamak, yazısına şekil vermek için eskiz üstüne eskizler yırtıp atan yazara karşı okuyucu da emek harcamalıdır. Yazar da okuyucu da çarkın karşılıklı dişlileridir, bu dişlilerin bir tarafı çalışır, bir tarafı devre dışı kalırsa o çarkın dönmesi elbette ki beklenemez.
Günümüzde whatpad tarzı dediğimiz okunması, anlaması kolay eserlere metinlere yönelinmesi noktasında müsebbibi kişilere nedenini sorduğunuzda dillendirilen sitayişler; ‘ anlaması kolay, kafam zaten dolu, bir de bunlara kafa yormak işime gelmiyor’ benzeri uzar gider. Yaşantımızda sürekli kendinizin fedakarlık yaptığını, çabaladığını düşünün. Kızmaz mısınız bu duruma? Elbette kızar, son olarak da gün gelir pes edersiniz. Ama yazarların böyle bir lüksü, daha aşağı manada düşüncesi yoktur. ‘ Yazmasam delirecektim’ diyen Sait Faik Abasıyanık gibi okumak, yazmak, bunlara mesai harcamak, kafa yormak bir sevdadır, temel ihtiyaçtır. Nasıl ki yemek yemeden su içmeden yaşayamazsa bir insan, kültüre sanata gönül verenler de aynı hisleri taşır. İlgi görmese de, sürekli eleştirilse de, boş işler bunlar dense de yazmak ve okumak ayakta tutan bir erdemdir. Zaten son derece zor imtihanlardan geçen bir ülkeyken, vatanına millete iyi yetişmiş, sorumluluklarının bilincinde bireylere her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyulurken beyhude işlerle meşgul olmak da bir nev’i vatana ihanettir zannımca.
Benim işim, sevgim, aşkım, davam edebiyat. Ülkemizde ekonomik ve sosyal en küçük bir problemde ilk feda edilen metaların kültürel faaliyetler ve ihtiyaçlar olduğunun hepimiz bilincindeyiz. Kültürü, sanatı, edebiyatı gözden çıkardığımızda buralardan yapacağımız tasarrufları diğer temel ihtiyaçlarımıza ayırdığımızda her problemin düzeleceğini, sorunların bertaraf edileceğini düşünürüz. Heyhat, ne büyük yanılgıdır bu! Ruhların aç kaldığı bir toplumda bu boşluk dünyanın en değerli, arzulanan maddeleri temin edilse dahi doldurulamaz. Tahammülsüz, hoşgörüsüz, agresif, benmerkezci bir sürüye dönüşmekle neticelenir böyle bir tercih. Halbuki milletleri ayakta tutan temel değerler vardır, bunları uzun uzadıya burada anlatacak değilim, hepimiz biliyoruz bunları…
Son numunesini 15 Temmuz’da gördüğümüz ve tüm dünyaya gösterdiğimiz gerçek Türk kimliği daimi olarak içimizde yaşamalıdır. Bunun yolu kendi muhteşem medeniyetimiz, kültürümüz dururken en önemlisi vicdanın eksik olduğu Batı kültürünü taklit etmek ve Batı karşısında ezik hissetmek değildir doğal olarak. Faydalı olanı alacağız, kendi kültürümüze medeniyetimize sahip çıkacağız, damarlarımızdaki asil kanın kuvvetini iliklerimize kadar daimi olarak yaşayacağız ve yaşatacağız. Bu ulvi yolda yardımcılarımız tüm değer yargılarından uzak, kural tanımayan, kafasına göre ve bunalım takılarak yazılmış, okuması ve yazması kolay, hiçbir mesaj vermeyen eserlerden ziyade bize bir şeyler katacak eserler ve yazarlarla hemhal olacağız.
Allah azze ve celle yar ve yardımcımız olsun, devletimiz hak yol üzere ebedi yaşasın inşallah…
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.