Erol Sunat

Erol Sunat

Yer duman gök duman olmuşuz darmaduman

Yer duman gök duman olmuşuz darmaduman

Güftesi Sadık Atay’a, bestesi Bilge Özgen’e ait olan “Duman duman tütüyorum” diye hicaz bir şarkı var ya hani…Şöyle başlıyordu, “Duman duman tütüyorum / O yaktığın yerdeyim ben / Bin ümitle bekliyorum / Bıraktığın yerdeyim ben”

Bizi ne yordu bu kadar? Yalnız başımıza bırakılmak mı? Bin ümitle beklerken yaşadığımız hayal kırıklığı mı?

Şöyle gümbür-gümbür bir şeyler olsaydı…Şevke getiren, aşka getiren, önümüzde koşan, hepimizi koşturan, herkesi kucaklayan, sen-ben demeyen, sizden bizden demeyen, el ele verdiren ve koşma isteği uyandıran…

Sen duman, ben duman, öteki, beriki duman…Kalmamış dizlerde derman…İncir çekirdeğini doldurmayan ne varsa etmişiz kocaman...Pireyi deve, habbeyi kubbe yapmışız, sonra işte böyle duman olup oturmuş kalmışız.

Sonrası uçuyoruz…Uçalım elbet. Amma hep birlikte…

Uçmak için ne lazım?

Kanat…

En başta gönül kanadı kırık. Kırmışsanız o kanadı, Hezarfen Çelebi olsanız uçamazsınız…

Bir ağabey, zevahiri kurtaranlara, kurtarıyormuş görüntüsü verenlere ve tabi rutin-rutin köşelerde, masalarda, kapılarda ne şiş yansın ne kebap diyerek takılanlara bir bakın derdi ve eklerdi. Bunun adı kendi kendini duman etmek. Kendim ettim kendim buldum demek…

*****

Topu taca atmak kolay olmasına kolayda, "Sebep gani, gerçek hani?" diye sorulduğunda ne diyeceğiz? Ah bu şarkıların gözü kör olsun!" falan mı?

"Ağlama değmez hayat, bu gözyaşlarına " demek neyin tesellisi olacak?

Mazeret arayanlar mal bulmuş mağribi misali, yapışmışlar dumana...

Dağlar dumanlı…

Yollar sisli…

Gözünü sevdiğimin meteorolojisi…Bakarsın yağmur yağar mı yağar… Ceviz büyüklüğünde dolu düşer mi düşer… Kar yağabilir, tipi çıkabilir, göz gözü görmez olur her yer! Sonra sabahları bir sis çıkar görüş mesafesi sıfır! Ne yürüyebilirsiniz ne de aracınızla rahat ilerleyebilirsiniz.

En iyisi mi, yak sobanı…

Demle çayını…

Şöyle tavşan kanı kıvamında…

Birkaç bardak iç, kendine gel…

Uzat ayaklarını…

Bugün de bir yerlere gitmeyiver…

*****

Bu hayatın tadı nasıl çıkıyor, nerde çıkıyor bilen var mı?

Soralım rastgele, önümüze gelene!

Her dağın dumanı ayrı derler. Doğru derler.

Duman duman tütüyorum…diye şarkılarımız vardı. Şu dağları kara duman bürüdü diyen türkülerimizde…

Hayatımız is duman…Etrafımız kör duman…Hal duman…ahval duman…

Neyi nerede kaybettiğimizi unutmuşlara döndük…

Duman olduğumuzdan ne kadar haberimiz var?

Ocak yakmayı, çalı çırpı tutuşturmayı…

Dumanın karşısında kalmayı bizden daha iyi kim bilebilir?

Odunu biliriz, kömürü biliriz. Yakacak faslını ödemek için geçen ömrü biz biliriz.

Duman olmak mı?

Duman olmuşa ne yapsın duman dedik, demesine de…

Sökmedi dumana her ne yaptıysak, her ne dediysek…

*****

Rahmetli Orhan Veli, “beni bu havalar mahvetti…” diyor ya…

Bizi de Pandemi mahvetti…

Virüs en sevdiklerimizi kopardı aldı gitti…

Entübe kavramından bu dönemde nefret ettik…

Entübe edilen tek bir akrabam, tek bir eşim dostum sağ çıkamadı hastaneden diye ağlayan insanları var mı teselli edecek bir kelime?

Pandemi kırılma noktası gibiydi. Ayakta kalan ne varsa kırdı geçirdi, yıktı attı.

Hem virüs ve varyantlarını hem de enflasyonu sardı başımıza. Yaşama sevincimizi elimizden aldı. Önce tökezledik, sonra çakıldık yere. Sonra düştük bir yerden aşağılara.

Bir de baktık ki, dibi görmüşüz…Bazılarımız dibin de dibini…

Bu arada etrafımız da fırsatçılar türedi…Ne kadar felaket olduysa, her felaketi kendi lehlerine çevirdiler.

65 yaş ve üstü kapandı kaldı evine…Yarım yamalakta olsa, iyi kötü bir işleri vardı, emekli maaşlarına destekti. Birkaç kalemde olsa borcu harcı savuşturuyordu.

İşte böyle sardı bu kesimi de tarifi olmayan bir duman…Dağılmadı gitti…

*****

Emeklinin emeklisi olurdu olmasına da bizde olmazdı, olmadı. İkinci kez emekli oldum, yetmedi, hala çalışıyorum diyenlere kimse şaşırmadı. Ölene kadar çalışacağız herhalde dediler, keşke haklı çıkmasalardı.

Unumu eleyip eleğimi duvara astım diyen kaç emekli tanıyorsunuz?

Bizde emekli olunmaz sözü o günden sonra daha da belirgin bir şekilde ortaya kondu.

Lakin işler durdu.

İş yoktu…Para yoktu…Her yer kapı duvardı…

İnsanlar, komşum…diye bağırdı. Duymadı komşu…İstese de duyamazdı…Üç yıl oldu virüsten gitti dedi yakınları…

İnsanlar akrabadan birilerini aradılar, dostlarından, arkadaşlarından birilerini de…

O güzel insanlar, o iyi insanlar da çekip gitmişlerdi birer, ikişer…

Kör dumanların arasında kaldım diyen biri;

Şimdi ben, kime dökeceğim derdimi? Kimin yanına varacağım şu derdim var diye? Kiminle çay ocağında çay içeceğim? Kiminle etli ekmek yaptıracağım?

Dedi bağıra çağıra….

*****

Kimimizi birden bir efkâr bastı…Kimimiz suçu feleğe yıktı…Kimimiz sağa taktı sola taktı…

Kimimiz ele baktı, aleme baktı…Kimimiz en olmaz işlere bir türkü yaktı…Kimimize göre de bu işler zaten olacaktı…Küsen küsecek, giden gidecek, ayrılan ayrılacaktı…

Orhan Baba'nın, " Efkâr bastı gönlümü yine feryat ediyor" dediği yere geldik, durduk.

Fazla mı duygusal olduk, fazla mı duygusala bağladık? Kime sorsanız, dokunsanız ağlayacağım demek üzere!

Laf duman oldu uçtu gitti.

Yer duman, gök duman, olmuşuz darmaduman…

Gözler dolu, kelimeler çıkmıyor ağızlardan. Ben küskünüm feleğe demek yetiyor mu bilmem?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Erol Sunat Arşivi
SON YAZILAR