YOLCULUĞA DAİR
Günümüzde yolculuğa ilişkin algının hatırı sayılır biçimde değiştiği muhakkak. Modern yolculuklarda esas olan gidilecek yerdir. Mümkün olan en kısa sürede. Ulaşım araçlarının sağladığı kolaylıkların bu isteği mazur kılması ilk bakışta normal kabul edilebilir. Çünkü yolculuğun uzaması
vakit kaybı gibi görülür. Geleneğin yolculuğa
bakışıyla ilgili ayrılık tam da burada başlar. Geçmişte, zaman algısındaki farklılığa da bağlı olarak yolculuğun uzun oluşuyla sorunu yoktur yolcunun. Zira esas olan varılacak yer değil, yolun kendisidir. D. Cündioğlu, “yol, insanı terbiye eder” derken yolculuğun belki bugün için anlaşılması
çok zor olan bir yönüne; tedris, tahsil, talim vazifelerini ifa eden bir mürşid olduğu gerçeğine temas ediyor kanaatimce.Peygamberler tarihi, yolculuk konusunda eski dünyayı bir hayli etkilemiştir. Hz. Nuh’un tufan sonrası çıktığı yolculuk medeniyetlerin yeniden ihyası ile ilgili oldukça belirleyici bir rol oynamıştır.
Yine, Hz. İbrahim ve Hz. Musa; gerek Tevrat’ta gerekse Kur’an’da hep yolculuklarıyla bilinir. Nihayet Hz. Peygamber’in Medine’ye (o günkü adıyla Yesrib) yaptığı yolculuk, Müslümanlar açısından
öyle müstesna bir önem taşır ki takvimin başlangıcı kabul edilmiştir. İslam dünyasının adına
‘hicret’ dediği bu yolculukla birlikte İslam’ın şehirleşme/merkezileşme aşaması tamamlanacak
ve sonraki yıllarda bedevi düzenden hadari düzene geçiş de bu yolculuk sayesinde mümkün olacaktır. Kur’an da yolculuğa dair müspet hükümler
getirmiştir. İslam’ın temel ibadetlerinden olan zekâtın verilebileceği kimseler arasında yolcular
da zikredilir. Tüm bu örnekler yolculuğun insanlar nazarında bir meşruiyet kazanmasıyla sonuçlanmıştır.Eski zamanlarda insanı yolculuk konusunda güdüleyen temel unsurlar keşif ve fetihtir. Marco Polo, Kristof Colomb gibi kâşifler, yeni yerler keşfedebilmek amacıyla ( tabi haçlı seferlerine gereken insan kaynağı ve sömürü metaı olacak değerli madenleri saymazsak) uzun yolculuklara
çıktılar. İslam dünyasında ise İbn Fadlan ve İbn Batuta kendi imkânlarıyla yaptıkları yolculuklarıyla
meşhurdur. Buraya kadar ‘seyahat’ kelimesini kullanmayışım, onu bu kelimeye en çok yakışan insanla birlikte anmak isteyişimden: Evliya Çelebi. Kendi ifadesiyle 7 iklim ve 18 padişahlık
yerini 51 yıl boyunca gezip dolaşmış ve 147 dilden kelime devşirmiştir. Özgün metni 4000 sayfa tutan 10 ciltlik muhteşem bir Seyahatname bırakıp gitmiştir. Ne ki adı herkesçe bilinen bu büyük seyyahın eseri de pek çok klasiğimiz gibi meçhulümüzdür.Fetih amaçlı yapıldığı bilinen ilk büyük yolculuk yanılmıyorsam Büyük İskender’e aittir. Dünyayı
bir uçtan diğerine dolaşan bu büyük fatih, geçtiği yerlerde büyük şehirler kurarak ilerledi. Bu yolculuk, bilinen dünyanın yarısının fethiyle (istilası mı demeliyim) sonuçlandı. 1. Selim’i(Yavuz)
Mısır’a, 1. Süleyman’ı(Kanuni) Macaristan’a, 2. Mehmet’i (Fatih) Konstantinopolis’e götüren de fetih arzusuydu. Bu yolculuklar; ilkine Doğu Akdeniz hâkimiyetini, ikincisine –canı pahasına da olsa- Zigetvar
kalesini, üçüncüsüne ise İstanbul’u elde etme imkânı verdi.Türk ve Dünya edebiyatının birçok büyük eseri de yol hikâyelerinden mülhemdir. Roman nevinin ilk örneği kabul edilen Don Kişot bir şövalyenin yolculuğunu anlatır. Daha önce Homeros, Odysseia’da
bir başka savaş yolculuğunu işlemiştir. Doğu edebiyatı ise daha çok hayali yolculukları konu edinen eserlerle dolu. Binbir Gece Masalları ve Mantıku-t Tayr bu türden misaller. Kerem’in ve Mecnun’un yolculukları ise bir çeşit sevda seyahati.
Bizim edebiyatımız seyahati daha çok insanın
kendine doğru yaptığı içsel bir yolculuk olarak işler. Bunda Tasavvufun rolü var şüphesiz. Seyr-u sülük, bütün incelikleriyle Hüsn-ü Aşk’tadır. Nurettin Topçu, “Hareket, insanın yer değiştirmesi
değil, insanın kendini değiştirmesidir.” diyor. Yolculuklar da bizi değiştir-ebil-diği nispette değer kazanıyor. İster alıp başımızı gidelim uzaklara,
istersek içimize doğru seyahat edelim; yolun ve yolculuğun kıymetini bilerek, gezip gördüklerimizle
çoğalmayı bilerek dönelim.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.